1960’lı yıllarda “Yeşil Kuşak Projesi”nin
“Ilımlı İslam” ayağında kullanılmak için
temeli CIA tarafından atılan ve bugün
kamuoyunda kısa adı ile “FETÖ” olarak
bilinen Fetullahçı Terör Örgütü, bugün
hem yurt içinde hem de yurt dışında
faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor.
17/25 Aralık’tan sonra başlatılan
mücadelede, özellikle yurt içinde
FETÖ’ye karşı yapılan operasyonlarla
örgüt büyük darbe almıştı. 15 Temmuz’da
gerçekleştirmek istedikleri darbe
girişimi başarısız olunca mücadele
daha da kızıştı ve devlet erkini elinde
tutanlar FETÖ’yü bitirmek için büyük
bir taarruz başlattı.
Bu taarruz sonucu FETÖ’nün yurt
içindeki okullarına, dershanelerine,
şirketlerine, holdingine, medyasına,
bankasına hülasa bütün kurumlarına
el konuldu. Haklarında davalar
açıldı, yargılamalar yapıldı ve on
binlerce FETÖ yanlısı ceza aldı.
15 Temmuz darbe girişiminde fiili olarak
yer alanlar hariç FETÖ’cülerin kahir
ekseriyeti ya örgüte yardım ve yataklıktan
ya da örgüte üye olmak suçundan 3 ile
10 yıl arasında ceza aldılar ve infaz
yasasına göre cezalarını yatıp çıktılar.
Bu arada on binlerce FETÖ mensubu
da yurt dışına kaçtı ve halen aranıyorlar.
Peki, cezasını yatıp çıkanlar ne oldu
ve şimdi ne yapıyor?
FETÖ’cülükten vaz mı geçtiler?
Yoksa kaldıkları yerden ihanetlerine
devam mı ediyorlar?
Şüphesiz içlerinde aklını çalıştırıp,
bu ihanet şebekesinin oyuncağı
olduğunun farkına varan ve pişman
olanlar vardır. Bunlar her zaman ve
mekânda pişmanlıklarını ve bu
karanlık yapıya nasıl kandıklarını anlatıyorlar.
Ancak FETÖ’den ceza alıp yatarak
çıkanların kahir ekseriyeti hala FETÖ
denen CIA yapımı şeytani örgütün bir
ferdi olarak ihanetlerine devam ediyorlar.
Emniyet ve yargı bunların bazı faaliyetlerini
tespit ederek yeniden cezalandırıyor ve
onlar faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor.
Peki, neden açık bir ihanet örgütü olan
bu karanlık yapıdan vazgeçmiyorlar?
Neden bu CIA yapılanması örgütlerinin
ihanetlerini görmek istemiyorlar?
Şüphesiz bunun çeşitli sebepleri var ama
bana göre en büyük sebep devletimizin,
hükümetimizin bu ihanet örgütüne
karşı sistemli bir mücadele metodu
geliştirmemeleri ve işi sadece emniyet
ile yargının insafına bırakmalarıdır.
2014 yılında bu mücadelenin başında
olan devlet yetkililerine şunu söylemiştim:
“Uluslararası bir istihbarat örgütünün
kurduğu bir ihanet şebekesiyle karşı
karşıyayız. Her türlü hukuksuzluğu
kendilerine iman esası yapmış karanlık
bir yapı var karşımızda. Bu yapıya karşı
sadece emniyet ve yargı kanalıyla
mücadele ederek başarı sağlayamayız.
Aksine öncelikle bu yapıyı İslami bir cemaat
zannederek destek veren ve oranı yüzde
95’i bulan Anadolu insanını bu karanlık
örgütün elinden alacak projelere ihtiyaç
var.
Devlet analığını, babalığını göstererek,
projeler yaparak bu yapının İslam ile
uzaktan yakından alakası olmadığını
ortaya koymak zorundadır. Ardından
da siyasi, ekonomik, sosyal, emniyet,
yargı vs. elimizdeki ne kadar imkân
varsa topyekûn bir mücadele başlatırsak
bu yapıyı 20-30 yılda yok edebiliriz.
Aksi halde bu yapıyı İslam zannederek
destek verenleri örgütün elinde bırakmış
oluruz ki, bu da onların asla bitmemelerine
sebep olur.
PKK gibi bir örgütle 40 senedir baş
edemiyoruz; PKK’dan bin kat daha tehlikeli
olan ve Allah ile aldatarak her türlü
hukuksuzluğu kendine ilke edinen bu
örgütle baş etmemiz çok zordur.
Hatta devlet bazen hukuk dışına,
rutin dışına (Eski Cumhurbaşkanlarından
Demirel bunu ‘Devlet bazen kendisini
korumak için rutin dışına çıkar’ şeklinde
ifade etmişti.) çıkarak mücadelesini
öyle de yapmalıdır.
Dünyanın en sofistike, karmaşık,
aldatarak iş gören dijital örgütü var
karşımızda. Bu iş savsaklamaya, ara
vermeye, mücadelenin ciddiyetini
düşürecek hadiselere yer vermeye gelmez.
7/24 mücadele ederek sonuca varabiliriz.
Aksi halde bu örgütü bitirmemiz mümkün
olmaz. Yer altına çekilirler ve ilk fırsatta
yeniden ihanetlerine devam ederler.”
Aradan geçen 8 seneye rağmen ne yazık
ki bu ihanet şebekesine karşı verilen
mücadelede istenilen noktaya gelemediğimizi
görüyoruz.
Bu ihanet şebekesinin militan ve destekçileri
bukalemun gibi her renge bürünmesini çok
iyi bilmektedirler.
Şimdilerde çoğu, siyasi partiler içinde kamuflaj
olmuş durumda. Bunların içinde bulundukları
ve ağırlıklarını koydukları bazı partilerin
FETÖ’den ceza alanların, içeride yatanların
ve devletten KHK ile atılanların propagandasını,
sözcülüğünü yapması buna en açık örnektir.
Hatta bazı siyasi partiler, üç-beş oy uğruna
iktidara gelmeleri halinde bütün KHK’lıları
görevlerine geri döndüreceklerini bile
söyleyebiliyorlar.
“Bu ihanet şebekesine dolaylı veya dolaysız
destek verenler böyle bir cesareti nereden
alıyorlar?” diye bir sorunun zihinlerde
belirdiğini biliyorum.
Ne yazık ki ülkemizde üç-beş oy uğruna
terör örgütleriyle yan yana gelen ve
onlarla ortaklık yapabilenler çıkmaktadır.
Özellikle siyasi arenada (İktidar veya
muhalefet diye bir parti ayrımı
yapmıyorum.) bu şer şebekesinin
militanlarına karşı yeterli mücadele
yapılmadığı için her yerde sesleri
çıkmakta ve faaliyetlerine devam
etmektedirler.
Geçmişte FETÖ ile iltisakı çok açık
olan kişilerin iktidar tarafından bazı
kilit noktalardaki görevlere
getirilmeleri de bu mücadeleyi sekteye
uğratan en önemli hadiselerdendir.
Normalde bir vatandaşın kardeşi,
abisi veya ailesinden birisi bu örgüte
mensup olması halinde tedbir olarak
o kişilere görev verilmezken; ne yazık
ki kardeşleri, abileri FETÖ’den ömür
boyu ceza alan bazı siyasilerin
kardeşleri bakan, bakan yardımcısı yapıldı.
FETÖ elebaşını Pennsylvania’da defalarca
ziyaret edenler de bakan, bakan
yardımcısı veya kilit noktalardaki
bürokrasiye atanmalarını da gördük.
Bana göre bu devlet erkini elinde
tutanların ihanet şebekesine cesaret
veren en önemli aymazlıklarından
biridir.
Böyle bir büyük hatanın neden yapıldığını
inanın hiçbir gerekçe ile telif edemiyorum.
Sanki bu ülkede geçmişi FETÖ ile
kesişmeyen kimse kalmamış gibi zikredilen
tipler, devletin kritik noktalarında
görevlendiriliyor.
Yine özellikle Boğaziçi, ODTÜ gibi önemli
bazı üniversitelerde FETÖ’nün bütün
yapılanması yerinde duruyor.
İş adamları örgütleri fiili olarak kapanmış
olsa da FETÖ’ye maddi destek veren
birçok iş adamı hala bu desteğini
sürdürüyor.
Cezaevlerinde yatanlara,
kaçak gezenlere, onların ailelerine
yardım ve yataklık yapmaya devam
ediyorlar.
Bunun en açık delili emniyetteki
bazı gayretli vatansever müdürlerin
sık sık bu yeniden yapılanmaları
engellemek için yaptıkları operasyonlardır.
Bunlardan birini geçen günlerde
haberlerde izledik.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize
Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri,
FETÖ’nün yeniden yapılanma
faaliyetlerinin deşifre edilmesine
yönelik çalışma başlatmış ve onlarca
kişiyi gözaltına almıştı.
FETÖ’nün yeniden yapılanmasına
yönelik bu tür operasyonlarda
gözaltına alınanlara baktığımızda
çoğunun ya ceza alıp yatıp çıktığını
ya da kaçak militanlar olduğunu
gözlemliyoruz.
Ülkemizin önemli gazetecilerinden
biri olan Abdurrahman Dilipak’ın
geçenlerde yaptığı bir açıklama da
benim tezlerimi doğrular mahiyetteydi.
“Tam bir fecaat; özellikle
üniversitelerden FETÖ’cülerin çoğu
temizlenmedi! Temizlenmeyen
akademisyenler, kendi adamlarını
hak etmedikleri halde Doçent,
Profesör yaparak üniversitelerde
söz sahibi yapıyorlar.”
Bir de geçmişte AK Parti milletvekili
ve gazeteci olan Şamil Tayyar’ın
dile getirdiği ve benim de sık sık
söz ettiğim “FETÖ borsası” bütün
hızıyla devam ediyor.
Geçmişte FETÖ ile iltisakı olan
bazı iş adamlarının “mallarına çökme
operasyonu” dediğimiz FETÖ
borsasının işlemesine ne yazık ki
mani olunmadı ve halen olunamıyor.
FETÖ ile iltisakı olan bazı iş adamları,
görev aldıkları devlet kurumlarını
kullanarak kendilerine rant elde
etmek isteyen şebekeler tarafından
adeta soyuluyor.
Mallarının bir kısmı karşılığında
FETÖ dosyaları kapatılıyor. Bu işin
halk arasında o kadar çok lafı ediliyor
ki! Bu sebeple vatandaşın devlete olan güveni de yıkılıyor.
FETÖ’nün yargı içindeki yapılanması
da atılan 4 bine yakın hakim ve savcıya
rağmen yerinden sökülüp
atılamadı. Hatta yeni alınan
hakim ve savcılar arasına yeni
bazı FETÖ militanlarının sızdığını da
gazetelerden okuyoruz. Hatta
HSK’nın bu gerekçe ile bazı hakim
ve savcıları görevlerinden aldığı
da gazete ve televizyonlara haber
konusu oldu.
Anayasa Mahkemesi’nin geçen
ay aldığı bir karar da özellikle üst
yargı da dâhil bu örgüt mensubu
veya sempatizanı bazı kişilerin
köşe başlarını tuttuğunu açık
biçimde ortaya koyuyor.
Anayasa Mahkemesi’nin 15
Temmuz darbe kalkışması
sonrasında OHAL mevzuatına
dayanılarak haklarında idari işlem
yapılan ve kamuoyunda kısaca
“KHK’lılar” olarak adlandırılan
kamu personelinin eski görevlerine
dönmelerinin önünü tıkayan
uygulamalara son veren bir karara
imza atması hangi gerekçe ile izah
edilebilir ki?
Devletin kilit noktalarında kalan ve
deşifre edilemeyen FETÖ
militanlarının, zamanı ve mekânını
bulunca genel anlamda örgütün
işine gelen kararlara imza attıklarını
görüyoruz. Bu da FETÖ militanlarının
cesaretlenmelerine ve gün geçtikçe
hem güven, hem güç, hem de
mevzi kazanmalarına sebep olmaktadır.
Ne yazık ki bugün kurumları ellerinden
alınan ve hala deşifre olmayan birçok
üst düzey görevlerde bulunan FETÖ
militanları, her kılığa girerek kendilerini
ve mevkilerini muhafaza etmektedirler.
Hükümetin bunlardan haberinin olmaması
mümkün değildir.
FETÖ’nün yeniden yapılanmasına
engel olacak ve seslerinin çıkmasını
engelleyecek bazı tedbirler neden
alınmıyor; inanın izahını yapamıyorum.
Acaba Anayasa Mahkemesi’nin aldığı
kararla, yeniden devlet görevlerine
dönecek olan KHK’lı FETÖ’cülere karşı
devletimiz nasıl bir tedbir düşünüyor?
Halen devam ettiğini gördüğüm Türk
devlet geleneğindeki devletin başına
örülen çorapları yok etme yerine idare
etmek veya yok saymak alışkanlığı aklıma
geldikçe devletimizin geleceği adına endişe ediyorum.
Yeni bir seçim atmosferine girdiğimiz şu
günlerde sosyal medya, adeta
FETÖ’cülerin karargâhı haline geldi.
15 Temmuz öncesi ve sonrasında
yurt dışına kaçan ve terörist olarak
aranan FETÖ’nün gazeteci, televizyoncu
militanları her gün ülkemiz adına
yalan haber yapmaya devam ediyor.
İktidarın gitmesi ve muhalefetin
kazanması için ellerinden gelen her
türlü ihaneti sergiliyorlar. Bunların
oluşturdukları dezenformasyonlara
karşı devletimizin, hükümetin sesi
çok cılız çıkıyor.
Sosyal medyadaki bazı vatansever
insanların bu ihanet şebekesine
karşı fisebilillah yaptıkları mücadele
de olmasa inanın sosyal medya
FETÖ’nün borazanı haline gelir.
Cumhurbaşkanlığı İletişim
Başkanlığı’nın bu hususta ne
gibi bir mücadele stratejisi geliştirdiğini
ve uyguladığını bir gazeteci
olarak inanın ben bile bilmiyorum.
Ne yazık ki şu anda CIA yapılanması
bir ihanet şebekesi olan ve halen
160’tan fazla ülke ile birlikte ülkemizde
de faaliyetini sürdüren FETÖ’ye
karşı mücadele sadece Sayın
Cumhurbaşkanı ve bir avuç
vatansever emniyetçi ile yargı
mensubuna kalmış bulunuyor.
Özellikle iktidarda bulunan
AK Parti’nin genel merkezinin,
il ve ilçelerinin, ellerinde
bulundukları belediyelerin
FETÖ ile ilgili bir mücadelelerinin
(Sosyal medyada bazı vatansever
gönüllü FETÖ’ye karşı cansiperane
mücadele eden Ak Partilileri
saymazsak) var olduğundan
benim haberim yok.
İktidar yanlısı gazete ve
televizyonlarda FETÖ ile ilgili haberler
artık duyulmuyor ve görülmüyor.
Gazetelerin bırakın birinci sayfalarını
artık içlerinde bile FETÖ ile mücadeleden
bahisler yer almıyor.
Şimdi yukarıdan beri dile getirdiğim
aymazlıkları nazara alarak devlet erkini
elinde tutan siyasetçi ve bürokratlarla
birlikte bu şer şebekesine karşı hakkıyla
mücadele etmeyen AK Partililere (diğer
partilere sormuyorum. Çünkü özellikle
muhalefet partileri dolaylı olarak
adeta FETÖ’nün sözcüsü gibiler) sesleniyorum:
Neden hakkıyla mücadele etmeyerek
bu ihanet şebekesini
cesaretlendiriyorsunuz?
“Halen CIA’nın gölgesi altında
faaliyetlerine devam eden bu şer
şebekesinin yarın yeniden eski
güçlerini ellerine geçirirlerse ilk iş
sizi yok etmek olacağını bilmeyecek
kadar gabavet sahibi misiniz?
Kendinizi düşünmüyorsanız
geleceğinizin teminatı olan çocuklarınızı
da mı düşünmüyorsunuz?
Zamanında PKK ile hakkıyla mücadele
etmeyen siyasetçi ve bürokratlar
sebebiyle PKK denen şer şebekesi
bu milletin başının belası olmaya
devam ediyor. Aynı aymazlığı
FETÖ ile mücadelede de
gösterirseniz bu şer şebekesi
de en az 40 yıl bu ülkenin
başına bela olacağını bilmiyor
musunuz?
Bu gafletin sebebi nedir? İlla
uyanmanız için yeni bir 15
Temmuz mu gerekiyor?
Sabah oldu artık uyanın bu
gaflet uykusundan ve kendinize
gelin. Yoksa uyandığınızda
çok geç kalabilirsiniz.”
.