‘’Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında, Yekpare bir anın parçalanmaz akışında…’’ diyor Ahmet Hamdi TANPINAR. İlk okuduğumda anlamını kavrayamadığım bu dizelerde gizli bir sır buldum sonraları. Aslında Tanpınar; geçmiş, bugün ve geleceği birleştiren bir zaman algısını keşfetmişti. Zamanın içinde ve dışında aynı anda bulunabilir miydik? Alınan her nefeste geçmişi ve geleceği soluyabilir miydik? Kafamdaki bu sorular onun şiir, roman, öykü dünyasına daha da yakınlaştırdı beni. Neyi kastettiğini ve bu görüşünü neyle desteklediğini bulmalıydım.
Aslında Tanpınar, filozof Henri Bergson’ın zaman teorisinden yararlanıyordu. Bergson, zamanı en eski varlık olarak nitelendiriyordu. Zaman denilen varlık hepimizden önce vardı ve olacaktı da. Onu geçmiş, bugün ve gelecek diye ayıran bizdik aslında. Bu şekilde ayırdığımızda karşımıza zamanın içine sıkışmış bir insan çıkıyordu. Dün geçmişti, gelecek gelmemişti, bugün de sadece onları düşünmekle geçiyordu. Zamanı tamamıyla algıladığımızda daha huzurlu bir dünyanın kapısı bize açılıyordu. Tanpınar, bunu başarabilen ve bizlere de anlatmaya çalışan çok başarılı bir sanatçı ve fikir adamıydı.
Ahmet Hamdi TANPINAR; eserlerinde eskiyle yeniyi, geçmişle geleceği birleştirmişti. ‘’Huzur’’ romanına baktığımızda donan zamanlı bir İstanbul ile karşılaşırız. İstanbul; tarihi mekânlarıyla, bünyesinde barındırdığı bütün uygarlıkların kültürleriyle günümüz dünyasına hala estetik bir haz vermekteydi. Romanın kahramanı Mümtaz, gezdiği sokaklarda adımlarını geçmişle beraber atmaktadır. Şehrin her sokağında dün ile bugün dans ediyordu adeta.
Yine Tanpınar’ın ‘’Saatleri Ayarlama Enstitüsü’’ romanında Halit Ayarcı saatler üzerinde bir enstitü kurmuştur. Zamanın kendi bakış açımıza göre ayarlanabileceğini, saatlerin hayatımızdaki yerini eşsiz benzetmeler ve yaşamdan karelerle bize sunmaktadır. Halit Ayarcı’ ya göre zamanı da kontrol edebilen ve onu düzenleyen bir enstitü olmalıydı. Olsa ne kadar da güzel olurdu değil mi? Tanpınar’a göre zaman somuttur ölçülebilir ancak süre soyuttur. Ona müdahale edemezsiniz. O süre kavramını kabul eder ve insanların zamanın aksine süre karşısındaki tutumlarını inceler.
Bütün bunlara baktığımızda kendi hayatımızdan da bir şeyler buluruz. Bazı anlar vardır su gibi akar gider bazı anlarda ise kilitlenip kalırız. Sanki saatler durmuş, zaman bizi tutsak etmiştir. Çoğu zaman da geçmişte yaşadığımız güzel şeyler geçti bitti diye üzülürüz. Durmadan gelecek olan günleri kafamızda tasarlarız. Bunları yaparken bugünü yaşamayı unuturuz bazen. Ya da bizi rahatsız eden yaşanmışlıkları yok saymaya çalışırız. Bütün bunları anı yaşarken düşünürüz, hissederiz.
Kısacası Tanpınar’ın dediği noktaya geliyoruz. Zaman her haliyle bir bütündür ve bizim her anımıza etki eder. İnsan da eşya da geçmişle geleceği bir arada barındırır. Kendi hayatımızı geçti bitti ya da gelecek diye ayıramayız. Biz bütün yaşanmışlıklarımız ve yaşayacaklarımızla bir bütünüz. Bu keşmekeşi kabullenip yaşadığımız ana odaklanmalıyız. Belki o zaman Tanpınar’ın da dediği gibi süreyle başımız dertten kurtulmuş olur.
Yorumlar