Dengenin iki ucundan birini seçeriz çoğu zaman. Bir ucu büyüklenmek, bir ucu kırgınlık. Hep bir ötekileştirme söz konusudur yani.
Çok zeki, çok parlak, öz güvenimiz hiç azalmayacak gibi hissettiğimiz zamanlar olur. Gücümüz tavandadır, her şeyi yapabilecek cesaretimiz vardır. Başkalarından farklıyızdır, özelizdir. Tam olmuşuzdur artık. Başkalarının düşünceleri ve deneyimlerinin bize bir şeyler katabileceğine olan inancımız bitmiştir. Dünya bizim içindir ki bunun adı büyüklenmektir.
Küsmüş, başarısız, isteksiz, yalnız hissettiğimiz zamanlar da olur. Her şey sıkıcı ve gereksiz gelir. Diğerlerine imrenmeyiz bile. Çünkü farklıyızdır, kendi başına değil ama yalnızızdır. Geleceğe dair ne bir umut ne bir istek vardır. Bitmişsinizdir ki kırgınlıktır bu.
Her iki durumda da ötekileştirme vardır. Büyüklenme durumunda kendimizi başkalarından üstün görürüz, başkayızdır yani. Kırgınlıkta kendimizi gereksiz, karanlıkta kaybolmuş görürüz ve yine başkayızdır. Yani kırgınlık durumunda da bizden üstün olduğunu düşündüklerimizi ötekileştiririz.
İnsan bu iki uçtan birini seçerek yaşar çoğu zaman. Oysaki her iki uçta da aslında her şey aynı değil midir? İnsan yine sever, yine korkar, yine endişelenir veya üzülmez mi? Yani paylaştığımız tüm insani duygular aynıdır; ister büyüklenelim ister kırgınlıkta olalım.
Bu iki uçlu denge iç dünyamızda hep var olacak. Önemli olan bu dengeyi ne kendimizi küçümseyerek ne de fazla yücelterek sağlayabilmektir. Herkes ötekileştirme yapıyorsa o zaman herkes aynıdır neticede. Bunun farkında olarak geçirdiğimiz hayatımız hoşgörü ve sevgi ile daha dolu olacak, daha çok paylaşacağız.