CHP eski genel başkanı K. KILIÇDAROĞLU 2014 Mart ayında Giresun da yaptığı konuşmada; “Kirli insan siyasetin içinde olmayacak. Siyasetçi her zaman halka hesap verecek, hesap vermeyi namuslu bir görev kabul edecek” demişti.

Sözün doğruluğu sadece ülkemizde değil, dünyada tüm ülkelerde kabul gören, tartışılmaz bir gerçektir. Buraya kadar tamam da dünyayı bir tarafa bırakalım, ülkemizdeki hemen tüm siyasi partiler acaba “hesap vermeyi namuslu bir görev kabul eden“ dürüst insanların önünü açarak siyasette yer almasına izin veriyor mu?

Hayır, vermiyor. O zaman kirli insanların siyasetin içinde olması nasıl engellenecek? Asıl sorun tam da burada işte.

Aynı KILIÇDAROĞLU 2020 Kasım ayında Adana da yaptığı konuşmada ise “Ahlaklı, hesap veren, yapılan harcamanın hesabını veren bir siyaset anlayışını getirmek istiyoruz.” demişti.

Peki bu anlayışı genel başkanı olduğu partinin kazandığı belediyelere getirebildi mi? Yazık ki “hayır büyük çoğunluğunda getiremedi.” Halkın oylarıyla belediye başkanı olanlar halkın emanetine sahip çıkamadıkları gibi halkı yok sayarak bilgi edinmesine bile izin vermedi, vermiyorlar.

Bu durumda CHP’ nin ahlaklı, hesap veren bir siyaset anlayışı getireceğine halk inanır mı, inanabilir mi artık?

AKP den devralınan belediyelerin borç durumları afişler hazırlatılarak belediye binalarına asıldı, ifşa edildi. Aynı işlem CHP belediyelerine de neden yapılmadı?

Mesela Tekirdağ B.B., Çerkezköy Belediyesi ve TESKİ; yaptığı harcamaların hesabını, düştükleri borç batağının sebebini neden binalarına asarak halka hesap vermiyor?

Devam edelim, mesela; Belediye başkanları devlete 3628 sayılı kanun gereği yapmak zorunda oldukları mal bildirimlerini; olduğu gibi, noktasına virgülüne dokunmadan ama, neden halka açıklamadılar?

Bu hesap verebilme ve şeffaflık gereği değil midir?

O halde neden hala açıklamıyorlar? Seçilerek göreve gelen belediye başkanları ve milletvekilleri göreve başlarken ve görevden ayrılırken devlete verdikleri mal bildirimlerini aynen halka da vermelerinde yasal bir engel mi var?

Siyasi parti genel merkezleri bu duruma sessiz kalarak halkın bilgilendirilmesini engelliyorlar.

Sessizlik siyasetin finansmanından kaynaklanıyor olabilir mi?

Büyük ihtimalle; o zaman kirli insanların siyasetin içinde olmasını engellemek için atılacak ilk adım: Kirli insanların siyasi parti genel merkezleri dahil, partilerin bütün kademelerinde görev almasının da önüne geçmek olmalıdır.

Bu noktada insanın aklına hemen şu soru geliyor. İnsanlar büyük bir hırs ve hevesle bir sürü para, adeta servet harcayarak neden siyaset yapmak istiyor?

Siyasetçilerin ilk cevabı; halka hizmet için olacağına bahse girerim.

Sonra şöhreti sevmek, halkın gözünde popüler yaşama isteği olabilir. Çok daha başka gerekçelerde üretilebilir.

Ancak; bence esas amaç siyasetin artık çok çabuk ve kolay zenginleşmenin bir aracı haline gelmiş olmasıdır.

Belediyelerde kolay zenginleşmenin yolu; ideolojileri bir tarafa bırakarak tek bir amaçla seçilen üyelerin birlikte imar ve ihale rantı yaratıp, paylaşmaktan geçtiği bilinen bir gerçektir.

Dikkat edilecek olursa belediye meclislerinde ranta yönelik kararlar genellikle oy birliği ile alınır.

Rant yaratan kararlar incelenirse, hiç tartışılmadan, üzerinde hiç konuşulmadan hızlı bir şekilde meclisten geçirildiği görülür. Çünkü onlara göre vakit nakittir.

Meclis üyesi siyasilerin imar ve ihale rantı yaratarak paylaşmaları bilinen en çabuk zenginleşme yoludur.

Seçim kazanıldıktan sonra artık tarlaya atılan tohumların hasat zamanı gelmiştir.
Yaratılan ihale ve imar rantıyla oluşturulan havuzda toplanan ganimet anlaşılan oranlarda paylaşılarak yeni projeler üretilme aşamasına geçilir.

Bu tablo belediyelerde oluşturulan harami düzeninden zenginleşmenin kısa bir özetidir. Kimse ilk defa duyuyormuş gibi yapmasın.
Çünkü bütün senaryo halkın gözü önünde yazılıyor, halkın gözünün içine bakarak siyaset sahnesinde sergileniyor.

Arada bir oyuncular değişse de sonuç hiç değişmez, değişen tek şey havuzdan zenginleşen haramiler olur.

Ancak unutulmasın: Bu sonucu yaratan seçmenin kendisidir.
Seçmen dürüst bir aday seçmek istediği halde partisi izin vermez, istemediği bir adayı dayatırsa itiraz ederek ses yükseltmek, sırf partisi istedi diye güvenmediği adaya oy vermemek gerekir.

Aksi halde şeytan üçgeni bu düzende rant vurgunlarına devam eder.
Seçmen için bu harami düzenden tek kurtuluş; kendine dayatılanı değil, inanıp, güvendiği, dürüst adayları seçmesidir.

Aksi olursa şeytan üçgeni zenginleşmeye, geniş halk kitleleri kuru soğana muhtaç kalmaya devam eder.

Bugünkü yazımı Hz. ÖMER in bir sözü ile bitirmek istiyorum: “Dürüstlük pahalı bir mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz.” (Ucuz insanlar zaten halkın yarasına derman olmaz.-M. Uz-)