Bazı şeylerin kıymetini, kıymetleri nispetinde bilebilmiş olsaydık, bugün yaşadıklarımızı yaşamamış olacaktık. Ama ne gariptir ki bizler, önemli olaylardan ders almama yönünde cebelleşiyoruz. Millet olarak varlığımızı, temelleri üzerinde kurduğumuz, birlik ve beraberliğimizi sayesinde sağladığımız Cumhuriyet gibi temel taşlarımız artık yerinden sökülüp atılma yarışına sahne oluyor ve bizler sadece seyrediyoruz. Dün, Atatürk anıtına yalnızca Kaymakamlık, Garnizon Komutanlığı ve Belediye başkanlığı çelenklerinin konulup, CHP ilçe Teşkilatı Çelenginin konulmasına müdahale edilmeyip ancak, tören sonrasında partililere alınması yönündeki baskı, Cumhuriyete gönül vermiş insanımızı derinden yaralamıştır.

Bu yapılan bir saygı gösterisiydi. Cumhuriyete tazim, onu kuranlara hürmet, yaşatmaya çalışanlara şükran gösterisiydi. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki, yapılanlar yasaklanmakta, insanımızın Milli bayramları, Milli hüsranlara döndürülmektedir. Görmekteyiz ki, Çerkezköy’de olduğu gibi, güzel yurdumun dört bucağından da aynı hezeyan sesleri yükselmektedir. Bu yapılan pervasızlık yalnızca Metin Dönmez ya da Cumhuriyet Halk Partisi mensuplarına yapılmamıştır. Metin Dönmez ve arkadaşlarının şahsında Türk Milletine yapılmış bir hakarettir.

Gönül isterdi ki bütün siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, işyeri ve işletmeler de aynı didiniş örneğinin bir benzerini sergilemiş olsalardı. Yasaklar imparatorluğuna inat, birçok avazdan cevaplar yükselseydi. Ve bu yasakları getirenler bir nebze olsun, bu sevda karşısında düşünebilselerdi.

Bu iktidarın, vatandaşımıza, değerlerimize ve tarihimize saygı duymayıp, samimi olmadığı, kendi icraatlarıyla sarih bir şekilde ortaya çıkmaktadır. İllegal örgütlere sahip çıktığı ve ilkelerine duyduğu saygının onda birini, kendi değerlerine duymamaktadır. Şayet bu söylediklerim doğru olmasaydı, dağdan inenlere, şer vekillerinin ulaşması, sarılması, hasbihal olmasına engeller konulurdu. Bu kareler yaşanmazdı, insanımıza gösterilmezdi, şer güçler cesaretlendirilmezdi.

Bakın efendim ne acı tablolar. Mehmet’imi vuranlara, şer güçler tarafından gösterilen saygıya engel, mani, yasak getirilmezken, Mustafa Kemal Atatürk’ün anıtına çiçek koyanlara ve onun gibi düşünen silah arkadaşlarının 89 yıl önce benimseyip yeşerttiği Cumhuriyet Bayramını kutlamak isteyenlere yasaklar getirilmekte, soruşturma başlatılmaktadır.

Bu Cumhuriyet bayramında şunu da gözlemledik. Bundan birkaç yıl evvel özellikle Milliyetçi ve sosyal demokrat kesimler Cumhuriyeti sahiplenirken, bu gün her kesimden insan, Cumhuriyetin fazilet olduğuna inanmış durumda. Hiç inanmayan ve inanmamak için gayret sarf edenleri de hoş karşılamak lazım efendim zira tavandan tabana doğru uygulanan baskı sonucunda böylesi bir sonucun çıkması gayet doğal sayılmalıdır.

Padişah Abdülaziz, günün birinde Kazasker Mustafa İzzet'e çok kızdığı için onu meclisinden uzaklaştırır. Kazasker buna çok üzülür. Eski konumuna ulaşabilmek için bir müddet sonra bilgisi olmadığı halde Cuma günleri Ayasofya Camiinde hutbe okumaya başlar. Bir Cuma günü Padişah Abdülaziz, Cuma namazı kılmak için Ayasofya Camiine geldiğinde hutbe okuyanın kim olduğunu sesinden tanır. Hemen Kazasker İzzet’i yanına çağırıp, üzerindeki cübbeyi göstererek:

-İzzet, bu ne hâl? diye sorar. Kazasker Mustafa İzzet, bir derviş gibi eğilir ve şöyle der:

-Efendimin hiddeti, derviş etti İzzet'i. İşte bu nedenle yukarıda bahsettiğim kesim için, daha fazla söze gerek duymuyorum……Onları, bu şekilleri ile kabullenmemiz gerekiyor.

Rahmetli Erbakan Hoca, mektep kaçkını yakıştırması yapardı Başbakan için. Hocanın dizi dibinde siyaset okulunu henüz bitirmeden insanlarımızı bu derecede saçma uygulamalarla sıkıntıya sokan Başbakan ya kirişi kırmayıp, okulunu bitirmiş olsaydı, Türk Milletinin hali ne olurdu acaba?

Sultan Mahmut Han, İzzet Molla'ya camsız bir gözlük hediye etti. Molla, gözlüğü gözüne taktı, Edirne kapısına doğru bakarak:

-Hüvel Hallâkul Bakî diye okumaya başladı.

Padişah:

-Efendi Maşallah pek uzakları görüyorsun deyince,

Molla:

-Padişahım camları olsaydı Lehv-i Mahfuzu okurdum, dedi.

Yani Başbakan, okulu bitirmiş olsaydı ve icazetini almış olsaydı, maazallah milletin hali acaba ne olurdu? Ben düşünmek dahi istemiyorum. Ama şunu sormanın önemli olduğuna inanıyorum. Bu gün bu yasakları getiren diktatör edalı Başbakan, hangi yönetim biçiminin imkanlarından yararlanarak Türk Milletinin Başbakanı olmuştur? Bu yapılanlar için kendisine, çıktığı kabuğa tüküren insan demezler mi? Hadi hükmü siz verin sevgili Cumhuriyetperverler.