Hava muhalefeti olmasına rağmen  helikoptere  hareket emri nasıl bir mantıkla verilmiştir.  Bunun getireceği sonuçlar neden göz ardı edilmiştir. 15 yüzyıl  askeri nizamnamesinde dahi böylesi körü körüne  sevk ve idarelerin olmadığını söylemeliyiz. Olayın sadece askeri bakımdan  bir fiyasko olmadığı, siyasi açıdan da aynı fiyaskonun mevcut olduğunu herkes müşahede etmektedir.
Çok nadir görülen kazalar olmaması nedeni ile siyasi kanadın bu gibi vakalara nokta koyamaması,  olayı çok daha enteresan bir hüvviyete büründürmektedir.
1984 yılından günümüze kadar  yedi bin şehit vermişiz. Kaza, terör ya da eğitim zayiatı. Ne değişir, sayı yedi bin değil mi? Çok mu az. Belki telaffuz ederken bir çırpıda yedi bin diyebiliyoruz. Lakin bir insanın kemal bulması o kadar da kolay değil.
Ki biz, yedi binlerden bahsediyoruz.
Helikopterde teknik arıza veya metal yaşlanması olmadığı yetkililer tarafından açıklandı. Düşürülmediği yolunda beyanlarda verildi. Geriye bir ihtimal kalıyor o da hava muhalefeti. İhtimaller aza indirgenmiş durumda.
O zaman tekrar tekrar sormamız icap ediyor. Olumsuz hava şartlarında hangi akıllı  helikopterin göreve çıkması yönünde emir buyurmuş!
Kendi çocuğu o helikopter içerisinde olsaydı aynı şartlarda aynı emri verir miydi? Enteresan, değil mi? Babası zengin olan çocukların para harcama şımarıklığına benzetiyorum bu durumu.
Şımarık evlat, kendi kazanmamış ya, harcama ukalalığının en daniskasını sergiler. Pervasız ve iğrenççe.
Ve bu iğrençliği bir de, etrafta bulunanlara inat, şovmen edasıyla gerçekleştirir.
Yeniden, gerekirse sil baştan  bir çok alanda yeniliklere imkan tanıyan yasalar çıkarılmalıdır. Çıkarılan yasalar  suç işlemeye tamayülü olan beyinlerde bedelin ağırlığını her zaman hissettirmelidir. Kapalı kapı bırakılmamalı, her şey şeffaf nitelikte olmalıdır.
Artık, kol kırılır, yen içinde kalır mantığının, rağbet görmediği günümüzde,  neden ve sonuçlara dair halkımızı tatmin eden açıklamalar, gerekli merciler tarafından yapılmak zorundadır.