Süleyman Şah türbesi… Suriye’nin Halep şehrine bağlı Karakozak Köyü sınırlarındaydı.
I. Dünya Savaşı sonunda Fransızların işgal ettiği alanda kalmıştı.
20 Ekim 1921’de Fransızlar ile yaptığımız Ankara Antlaşması ile türbe Suriye topraklarında kalacaktı ama türbenin bulunduğu alan Türkiye toprağı sayılacaktı.
Türk bayrağı dalgalanacaktı. Muhafız bulunduracaktık.
Fransızlarla yapılan bu anlaşmayı daha sonra Lozan Antlaşması ile de korumuştu Türkiye…
Dolayısıyla Süleyman Şah türbesi kendi topraklarımız dışındaki tek toprak parçamızdı.
Bu açıdan çok önemliydi. Kırmızı çizgimizdi…
Çünkü bu türbe Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah ile 2 askerinin mezarlarına aitti.
Süleyman Şah, 1086 yılında 2 muhafızı ile birlikte Fırat Nehri’ni geçerken şehit düşmüştü. O civardaki Caber Kalesi’nde toprağa verilmişlerdi.
Daha sonra Yavuz Sultan Selim o bölgeyi fethetmiş ve dedesinin adına “Süleyman Şah” türbesi yaptırmıştı.

Günümüzde türbenin toplam 8 bin 797 metrekarelik alanda Saygı Karakolumuz nöbet tutuyordu.
Son günlerde bölgede IŞİD ve YPG güçleri arasındaki çatışmalar yoğunlaşınca türbe iki ateş arasında kalmış askerlerimizin can güvenliği tehlikeye girmişti.
Karakol’un Şubat ayı başlarında bildirdiği acil durum çağrısına Genelkurmayca, Başbakanlığın koordinasyonunda ve bizzat Başbakan’ın da takip ettiği Şah Fırat operasyonuyla türbenin nakline ve Saygı Karakolu’ndaki askerlerin güvenli olarak Türkiye’ye getirilmesine karar verildi.
Ve geçtiğimiz hafta sonu düğmeye basıldı.
Bir operasyon yaptı Türk Silahlı Kuvvetleri. Operasyon ile Süleyman Şah Türbesi'ndeki 3 sandukayı yine Türkiye sınırında ama bir başka Suriye toprağına nakletti.
Operasyonun ardından Başbakanımız Ahmet Davutoğlu bir açıklama yaptı:
“Askerlerimiz ve emanetlerimiz başarılı bir şekilde nakledildi”

Ve operasyon gereği Süleyman Şah'ın sandukasının nakledileceği Suriye Eşmesinde bir bölge kontrol altına alınıp orada Türk Bayrağı göndere çekildi.
Bayrağın dikildiği alan çevresine tel örgü çekildi.
Ola ki tırmanıp indirmeye kalkışanlar olurdu…
Suriye içindeki yeni yerin fotoğrafları çekilerek başarılı bir operasyonla ajanslara servis edildi.
Gerçekten çok başarılı bir operasyondu…
Ama operasyonun başarısı Türbeyle ilgili olanı mıydı? Yoksa Türbeyle ilgili gelişmelerin Türk kamuoyuna kahramanlık olarak sunulması kısmı mıydı?

***

Oysa Taraf Gazetesi tam iki ay önce bu türbeyle ilgili çok önemli bir haber yayınlamıştı…
Taraf’ın iddiasına göre deniliyordu ki, Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’ndaki 49 kişiyi rehin alan IŞİD, rehinelerin serbest bırakılması karşılığında Süleyman Şah Türbesi’ndeki Türk askerlerinin çekilmesini istemişti.
Ankara bu talebi kabul etmişti.
Laken askeri geri çekmenin kamuoyuna bir gerekçeyle açıklanması gerekiyordu…
Yani buna bir formül aranıyordu…

Peki Taraf’ın bu iddiasını Hükümet yalanlamış mıydı?
Hayır… Sadece “sorumsuzluk” yapmakla suçlamıştı.
Taraf ise haberini geri çekmemiş hatta daha ileri giderek bu haber dolayısıyla eğer hükümet kendilerini mahkemeye verecek olursa ellerindeki belgeleri sunacaklarını yayınlamıştı…
Eğer Tarafın haberi doğru ise aranan formül Şah Fırat formülü müydü?
Bu formülde, askerimiz ve türbedeki kutsallarımız iki çatışma arasında kaldıkları için bir başka yere taşınıyordu.
Ayrıca bu taşınma operasyonu büyük bir kahramanlık örneği olarak sunuluyordu.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın: “Bize göre bu bir vatan toprağının terk edilip boşaltılmasından başka bir şey değildir” dese de Hükümetçe kamuoyuna servis edilen bilgilere göre bu bir kahramanlık örneğiydi…

Peki, Türbesi iki tarafın ateşi arasında kaldığı için kahramanca yerinden alınarak, kahramanca geriye taşınan Süleyman Şahın torunları tarihte ne yapmıştı?
18. yüzyılda Almanya'nın Mülhaim şehrindeki Ren nehrinin öbür yakasındaki Fransızlar her sene nehrin Almanya’daki tarafına geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı.
Güçsüz Almanlar çareyi Osmanlı Sultanından imdat istemekte bulmuşlardı.
Tıpkı Saygı karakolumuzun acil koduyla imdat istediği gibi…

Dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanından kendilerini zulümden kurtarması için asker istiyorlardı.
Oysa Sultan asker yerine asker elbisesi göndermeyi yeterli bulmuştu.
İçi askeri elbise dolu üç çuval yollamıştı.
Almanlar gönderilen yeniçeri elbisesine önce şaşırıp, sonra sultanın mektubunu okuyup hayretler içinde yeniçeri elbisesini giyip nehrin kenarında dolaşmaya başlayınca Fransızlar Osmanlı kıyafetindeki kimselerden korkmuş bırakın nehrin kenarını köylerini bile terk etmişlerdi.
Giyilen o kıyafetler Mülhaim'e bağlı Karlsruhe müzesinde halen ziyarete açıktır.
Ayrıca, halen olayın yıl dönümünde temsilen kutlanır.
O tarihte Osmanlı, sadece bir yeniçeri kıyafetiyle Almanları Fransızların elinden ve talanından kurtarırken günümüzde iki ateş arasında kalan Süleyman Şah türbesi ve askerlerimizi, hükümetimiz tanklarla uçaklarla ve genelkurmayda saatlerce yapılan önemli ve gizli toplantılarla geride başka bir yere taşımayı başarmıştır.
Bu başarılı operasyon büyük bir kahramanlık olarak sunulmaktadır.

***

İnanın değişime ve dönüşüme her alanda şahit olmuştuk ama Süleyman Şah’ın türbesini geri çekme hareketinde topluma servis edilen “kahramanlık” algısı ve duygusundaki bu değişime doğrusu mat olduk…