Düşünmek için önce anlamak lazım gelir. Madem ki, amaç öğüttür. Diyelim bir çocuğunuz var.
Onu ahlaklı, terbiyeli, adalet duygusu yüksek, merhametli bir insan olarak yetiştirme arzusunda olmanız gayet tabidir. Günlük hayatın içinde karşılaşılan olaylar, çocuğun size anlattıkları veya sizin gözlemlediğiniz yanlışlar sebebiyle çocuğunuza nasihat etmek, onun yanlışlarını düzeltmesine veya yanlış şeyler yaptığının farkına varmasını istiyorsunuz.
Aldınız karşınıza konuşacaksınız. Çocuğunuz söylediklerinizi anlamıyorsa, hatasını, eksiğini bilir mi? İkiniz de İngilizce biliyorsanız İngilizce konuşursunuz, ya da Almanca veya Arapça. Ama siz Çince konuşup çocuğunuzun Türkçe anlamasını bekler misiniz? Beklerseniz, akıl kirliliği yaşıyorsunuz demektir.
Oysa Kuran "temiz akıl sahiplerine" hitap eder. "Temiz akıl" tanımı bana göre muhteşemdir. Nedir temiz akıl?
Sürekli düşünen, aktif olan, kendini yenileyen, anlamadan okumanın hamallığını yapmayan, sorgulayan, eğer dini hassasiyet varsa (olmayabilir de) bunun doğru kaynağının Kuran olduğunu bilendir.
Şu bir gerçek ki; genç, körpe beyinlere din eğitimi altında verilen, düşünme, anlama, sorgulama, itaat et, aklını kaldır çöpe at, anlamadan oku, ezberle gibi bir yol ile yürütülen güya din eğitiminin ne onlara ne topluma bir katkısı olamaz. Durmadan konuşan, güya alimlere, hocalara, müftülere, proflara bakın bunu anlamak kolaylaşır. Hep bir nefret dili, hep şekil, hep ahkam ve hüküm... Üstelik de saptırılmış hüküm.
Sevmiyoruz okumayı. Birisi hap yapsın bize yuttursun diye bekliyoruz. Size hap yutturanlar da, beyninizi uyuşturuyorlar. Din görünümlü robotlara dönüyorsunuz. Memlekette bir sürü tarikat var. Bir de diyanet işleri var. 4 Bakanlık kadar bütçesi, 100 bin camii, bir o kadar personeli olan koca bir yapı. Kimi gavsının ipine sarılıyor, kimi efendi hazretlerine secde ediyor, kimi kıbleye dönüp şeyhinin iki kaşının arasını düşünerek, Allah’ı zikredip şeyhiyle bağlantı halin de kalıyor. Ha bu arada abdestli olacak. Kolay mı öyle abdestsiz şeyh düşünmek. Şeyh çarpar adamı.
Bazı mür(tet)it'ler işin kolayını bulmuşlar. Şeyhlerinin fotoğraflarını koyuyorlar önlerine, tam iki kaşın ortasına dikiyorlar gözleri, rabıtayı sağlıyorlar. Fotoğraf gibi bir yöntem pratik tabii. Ama daha pratik bir yöntem var. Açın Bluetooth 'u bağlanıverin bir çırpıda.
Neyse konuyu dağıtmayalım, bizim muhterem müftülerimiz, "Yahu kardeşim rabıta ne, şeyhin ipi ne, bırakın bu saçmalıkları, bunlar apaçık şirktir" diyebiliyorlar mı? Neden demiyorlar? Çok merak ediyorum bunu. Üstelik bunu demek için Kuran'da sağlam ayetler var;
"Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başka evliyaların ardına düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz." (Araf Suresi)
Haberin olsun, halis din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başkalarını evliyalar edinerek “Biz bunlara yalnız bizi daha fazla Allah’a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz” diyenlere gelince; Allah tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmünü verecektir. Şu bir gerçek ki Allah yalancı, inkarcı kişiyi doğru yola iletmez." (Zümer Suresi 3)
Muhterem müftülerimize sorarım, ip, rabıta filan bunlar nedir? Var mı bir babayiğit. "Bunlar şirktir" desin. Demezler. "Onlar ambalajı açılmış, yarı fiyata düşmüş teşhir malları" gibi derin konularla meşguldürler.
Siyasetin en büyüğü buradadır. Aklınızı temiz tutun. Sağlıcakla kalın.