Ülkemizde Osmanlı Devleti'nden beri devam eden birkaç kurum var. Bunların içinde bir tanesi var ki, bugün bu ülkede Türk ismi yaşıyorsa bunun en büyük etkeni, kişi bazında nasıl Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise, kurum bazında da O'dur; yani Türk Ocakları'dır!
Osmanlı'nın son döneminde, imparatorluk içindeki Gayrimüslim ve Müslüman unsurlar isyan bayrağı açıp, bir bir ayrılırken, asil Türk Milleti, kendi devletinin bekası için kendi ismini bile arka plana atıp fedakarlık yaptığını zannediyordu. Bu gidişin yanlış olduğunu meydana çıkıp haykıran ise Türklerin kurduğu Türk Ocakları olmuştur.
Ermeni, Rum, Yahudi, Arap, Arnavut, Bulgar, Sırp ve benzeri birçok unsur, kendi geleceklerini kurup, topraklarımızda plan yaparken, "Ya biz, Türkler ne olacağız?" diye ortaya çıkan Türk gençlerinin feryadı ile kurulan Türk Ocakları’ndan bahsediyorum.
Evet, 1911 yılında fiilen ortaya çıkan bu feryadın sahibi dönemin tıbbiyeli gençleri! Yani bugün itibarsızlaştırıldığı için, tıp fakültesinde okuyan gençlerin bile, geleceği düşünüp bir bir başka alanlara geçtiği tıbbiyeli gençler...
190 tıbbiyeli gencin feryadıyla, Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu gibi devrin aydınları harekete geçirilmiş, 1911'de başlayan bu kıvılcım, 25 Mart 1912'de resmi kuruluşunu tamamlayarak bugün 110. yaşını kutladığımız Türk Ocağı halini almıştır.
O dönemlerde ülkemizde birçok yerde şubeler açılmış. Çerkezköy'de ise böyle bir şube açıldığına dair bilgi yok. Muhtemelen Çerkezköy'ün o dönem küçük birkaç köy yerleşiminden ibaret olmasıyla alakalı bir durum.
Türk Ocakları, resmi kuruluşunu tamamladığı 1912'den itibaren Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı gibi önemli olayların acısını bizzat görüp yaşamıştır. Bu dönemde Türk Ocağı gençliği cephelerde, vatan savunmasında görev almıştır.
Hatta I. Dünya Savaşı sonunda İstanbul'u işgal eden itilaf devletlerinin lideri konumundaki İngilizler, İstanbul'da ilk önce Türk Ocağı binalarını işgal etmiştir. Bunun sebebi işgalci subaya sorulduğunda ise "Çanakkale'de Türk askerinden kalan cesetlerin çoğunda Türk Ocağı kolyesi ve kimliği çıkıyordu." diyerek 5 yıl önceki Çanakkale Zaferimizin acısını halen unutmadığını hatırlatıyordu.
Zaten kuruluştaki 190 tıbbiyeli gencimizin hepsi de Çanakkale'de şehit olmuş, bir daha geri dönmemişti.
Bunlar uydurulmuş tevatürler değil. İstanbul'un 16 Mart 1920'deki resmî işgalini aynı gün Kuvayı Milliye'nin lideri Mustafa Kemal'e ilk haber veren İstanbul telgrafhanesinin başındaki Manastırlı Hamdi Bey aslında 2 gün önce önce 14 Mart 1920'de 9 Mart tarihli şu bilgiyi telgrafla geçmişti; "Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne özel: İngilizler tarafından Türk Ocağı binasının işgali üzerine Millî Talim ve Terbiye binasına taşınan Ocağın, bu yeni taşındığı bina, dün öğle vakti İngilizler tarafından yeniden işgal edilmiştir, efendim. 9 Mart 1920"
İngilizler Türk Ocağı'nı hep tehdit olarak gördü. Nasıl görmesin ki; işgal altındaki İstanbul'da meşhur Sultanahmet Mitingi'ni ve diğer mitingleri, İzmir'in işgalinin hemen öncesi gece yarısı düzenlenen Maşatlık Mitingi'ni hep Türk Ocaklılar düzenledi, organize etti.
Milli Mücadelede Türk Ocaklı subaylar, doktorlar, öğretmenler ve diğer mensupları Anadolu'da ve Trakya Paşaeli'de bir bir müdafaayı hukuk cemiyetlerini kurarak direnişi örgütlediler.
Cumhuriyetin kuruluşuna bakarsanız yine Türk Ocağı'nı görürsünüz, zaten Türk Ocağı, devlet kuran Ocak olarak bilinir.
Mecliste de taşrada da Türk Ocakları etkindir. İnkılâpların Türk Milleti'nin sinesinde yerleşmesi için yapılan faaliyetler, açılan okuma yazma kursları, düzenlenen faaliyetler, konferanslar, tarih ve kültür alanındaki çalışmalar, Türk Tarih Kurumu'nun ilk önce Türk Ocağı içinde kurulmasına kadar nereye bakarsanız bu Türkçü ruhu görürsünüz.
Türk Ocakları, kurulduğu dönemde İttihat ve Terakki Fırkası, Cumhuriyet devrinde Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti gibi devrin iktidarları tarafından desteklenmiş ancak hiçbir siyasi partinin güdümünde olmamıştır. Bugün de bu yapısını korumaktadır.
Her ne kadar bu yapısını koruması, partizan bakış açısına sahip olanları rahatsız etse de, bu ülkede parti siyasetinin üstünde Türk Milleti için dertlenen bir yapının olması çok önemli. Çerkezköy’de de 2018 yılından beri bir Türk Ocağı var. Sahip çıkılırsa Türk Milleti kazanır.
Türk Milleti'nin yaşadığı her buhranın aşılmasında öncü olan Türk Ocağı’na nice 110 yıllar diliyorum. Bundan 13 yıl evvel bir suikast sonucu şehit edilen Muhsin Yazıcıoğlu'na da Allah’tan rahmet dilerken, ölümünde dahli ve ihmali olanların halen tam olarak ortaya çıkarılmayıp ceza almadığını da hatırlatalım...
Yorumlar