Hele özellikle son yıllarda buna belediyelerimiz de eklenince Ramazan Ayı tam bir "Sultan Ayı"na yakışan bir seviyeye yükseldi.
Belediyelerimizin, hayır kurumlarımızın bu ayda toplumsal anlamda önemli görevler ifa etmesi, sosyal ve ekonomik alanda baş gösteren bir takım eksikleri gidermeğe çalışması her türlü takdirin üzerindedir.
Genelde tüm belediyelerimiz sosyal yardımlaşma ve dayanışma konusunda dar gelirli toplum kesimlerinin ihtiyaçlarını gidermek için önceden hazırladıkları projeleri hayata geçirir.
Bu yönüyle belediyelerimiz toplumsal barışa ve huzura çok önemli katkılar sunar.

Çerkezköy Belediyesi de bunlardan biri olarak yıllardır Ramazan Ayı'na özel olarak hazırlanır ve gerekli gördüğü nokta ve mekanlarda iftar yemekleri düzenler.
Bu gibi düzenlemelere "bir karın yemektir" deyip geçmemek lazımdır.
Bunun önemi çok büyüktür.
Kenarda köşede yoksul insanlarımız çoktur.
Bunun müsebbibi burada yaşayan herkestir.
Bu sorumluluktan kimse kaçamaz!
Özellikle devlet ve varsıl insanlarımızın sorumluluğu daha fazladır.
Bu yoksul ve miskin insanlar dünya ahvaline göre bir şekilde geçim yarışını son sıralarda götürmek zorunda bırakılmışlardır.
Adı geçen sosyal dilime destek çıkarken öylesine sıradan göstermelik bir destek çıkılmamalıdır.

Çoklarının evinde bu mübarek günde aş yerine dert kaynıyor.
İftara ne yiyeceklerine dair kaygıları her gün vardır.
Atalarımız ne güzel söylemiştir: "Biri yiyer, biri bakar, kıyamet ondan kopar" diye!
Çerkezköy Belediyesi'nin yapmış olduğu her hafta bir mahallede iftar açma uygulaması çok yerinde bir uygulama olmasına rağmen yeterli değildir.
Bunu yaygınlaştırmak şarttır.
Artık bu sene geçti.
Ramazan Ayı'nın sonuna geldik.

Biz gördüğümüz eksiklikleri yazıp söylemekle kendimizi mükellefiz sayıyoruz.
Yaparlar veya yapmazlar!
Gerisi bu işlerin ehli olan yetkililere kalmıştır.
Bir kere bu iftar yemeklerini her hafta bir mahallede vermek yerine, her gün her mahallede vermek zorunluluk olmalıdır.
Bunun maliyeti çok fazla bir yekün tutmaz.
Birincisi belediyemiz bu mali yükün altından rahatlıkla kalkabilecek güçtedir.
Eğer kalkamaz diyorsanız bunun bir başka yolu daha var.

Çerkezköy'de yüzlerce işadamı var.
Her gün bir işadamımız bu iftarların giderlerini karşılayacak alicenaplığa ve cömertliğe sahiptir.
Onlara belediye adına ricada bulunulur ve onlar da seve seve bu bereketli ayın özüne yakışan hayırda ellerini taşın altına koyarlar.
Zaten şu anda verilen iftarların bir bölümüne maddi destek sağlayan onlardır.
Belediyemiz bu işin üzerine zorunlu olarak düşerse eminim ki, gücü kuvveti yerinde olan herkes katkı yapmakta bir beis görmez.

Belediyelerimizin sadece çerden-çöpten, çevreden, sudan yer altı ve yer üstü bir takım kanalizasyon şebekelerinden, park ve bahçelerden uğraşması artık tarihte kaldı.
Unutmayalım ki, belediyelerimiz hizmetiyle sorumlu olduğu insanlarının geçimine de ihtiyacına da yaşamına da dokunmak ve omuz vermek zorundadır.

Sosyal devlet olur da sosyal belediyecilik olmaz mı?
Tüm bunları söylerken olmuyor demiyoruz.
Elbette oluyor.
Hatta emek ve gayretin de sarf edildiğini biliyoruz.
Ancak yeterli görmediğimizi ifade etmek istiyoruz.

Sosyal belediyecilik hususunda o denli bakir ve el değmemiş alanlar vardır ki, bunları anlatmaya kalksak bitiremeyiz.
Yeter ki arayalım, bulalım ve bunları hizmete çevirelim.
Eskiden çekirdek ve geniş bir aile tipi vardı.
Şimdilerde buna tek başına yaşayan yaşlı ve kimsesizlerimiz de eklendi.
Bunlara yönelik hizmetler var ama kafi değildir.
Buna dönük çalışmalar ve benzeri hizmetler genişletilirse, memnuniyetin boyutları da genişler.

Eskiler boşuna "Şehrül Emin" dememişlerdir.
Bir şehrin belediye başkanı darda kalanlara, yolda kalanlara ve muhtaç olanlara katkı sunduğu oranda başarılı olur!

TUĞGÖR KARAHAN