Nedendir bilmiyorum; ne zaman bir mecliste politikacılardan söz açılsa aklıma hemen dalkavuklar ve bazı dalkavuk fıkraları geliyor.
Bunun sebebi, politik arenada dalkavukluğun el üstünde tutuluyor olmasının payı var mı bilmiyorum. Bununla ilgili araştırma yapanlar zahmet edipte bu konuya bir el atarsa benim gibi meraklıların merakını gidermiş olurlar.
Toplumumuzda dalkavukluk birini aşağılayıcı bir kavram olarak kullanılır. Ancak günümüzde politik arenada bu hiçte öyle değil. Liderlerin yanlarına baktığımızda en yakınlarının en iyi dalkavuklar arasından çıktığını görüyoruz. Uzaktan dalkavukluk yapıp liderlerinin yanına gitmek isteyen dalkavuklar da yok değil elbette. Liderime dokunmak ibadettir” diyen bir dalkavuğun herhâlde niyeti ibadet yapmak değil, liderin yanında yer almaktır diye düşünüyorum.
Dalkavuklar genelde çıkar sağlamak gayesiyle başkalarına saygı ve hayranlık gösterisini aşırıya kaçırmak, yağın en alasını yakmak, dalkavukluk yaptığı kişide olmayan özellikleri varmış gibi ona yamamak dalkavukluğun en açık göstergelerindendir.
Dalkavukluk eskiden meslek olarak kabul ediliyordu. Osmanlıda da bu böyleydi. Dalkavukların saraydaki görevi hükümdarın hoşuna giden soytarılıklar yaparak onu eğlendirmekti.
Şimdi böyle bir meslek yok ama bu mesleği icra edenler çok mebzul. Hem dalkavukluk değişim geçirmiş. Şimdiki dalkavukların liderlerini eğlendirmek gibi bir görevleri yok. Onların işi gücü yaptığı şaklabanlıklarla liderinin gözüne girip yanında yer almak.
Dalkavukların en önemli özelliklerinden birisi çıkarcı olmalarıdır. Çıkarları elverdiği müddetçe dalkavukluk yaparlar. Çıkarları bittiği an satmayacakları kimse yoktur. Politik arenada bu tür dalkavuklara örnek göstersem birkaç cilt kitap olur.
Dalkavuklarda, onur, şeref, haysiyet gibi yüce değerler yoktur. Onların tek değerleri kendilerine yer edinmektir.
Öğle vakti Atina sokaklarında elinde fenerle dolaşarak, dürüst, onurlu, şerefli, haysiyetli adam aradığı söylenen Diyojen’e bir yakını “Eğer krala biraz yakınlık gösterseydin, bu kuru yerlerde yatıp kuru ekmek yemek zorunda kalmazdın” deyince Diyojen ona şu tarihi cevabı verir:
“Sen de kuru ekmek yiyip kuru yerlerde yatmayı göze alsaydın alçak adamlara dalkavukluk ve yalakalık yapmak zorunda kalmazdın.”
Dalkavukların önemli bir vasfı da (buna vasıf denilir mi bilmiyorum?) şahsiyetlerinin oluşmamasıdır. Dalkavuğun iradesi dalkavukluk yapanın tavır ve davranışlarıyla şekillenir. Bunun için dalkavukların toplum arasındaki adı şaklabandır, soytarıdır, kişiliksizliktir. Ünlü İngiliz edebiyatçısı Shakspeare’in politik arenadaki dalkavuklukla ilgili çok güzel bir sözü vardır: “İktidar dalkavukluktan hazzetmeye başladığı zaman, şeref daima ayaklar altında ezilmiştir.”
Eskiden dalkavuklukta ustalaşanların çıraklarına, “Dalkavukluğun püf noktası liderin duymak istediğini söylemek, dobra dobra konuşmaktan şiddetle kaçınmaktır.” diye öğüt verirlermiş.
Kişiliği oluşmamış ve hâdiselere göre yön tayin eden liderler dalkavuklardan hoşlanır. Liderlerin bu zaafını keşfeden dalkavuklar bunu tepe tepe kullanır ve oradan kendilerine çıkar sağlar. Ancak olan da o liderin yönettiği ülkeye olur. Bir ülkenin liderinin etrafında lidere dokunmayı ibadet sayacak kadar kişiliksiz dalkavuklar çoğalmışsa, o ülkenin geleceğine ümitle bakmak zordur.
Dalkavukluk maskeli bir baloya katılan maskeli kişilere benzer. Dalkavuklar daima dalkavukluk yaptıkları liderlere, “siz daha iyisini bilirsiniz efendim”, “İsabet buyurdunuz efendim” “Bu hususta sizin elinize su dökecek başka kimse yoktur” vb. dalkavukluk örnekleriyle yaranmak ister. Eğer lider de böyle dalkavukluklara aldanan biri ise, artık başkalarının fikrini almak gibi bir şeye tenezzül bile etmez. Ehh her şeyi bilen biri niye başkalarından fikir alsın ki?
Tarihin en büyük hainlerinin dalkavuklar arasından çıktığını söylerler. Bu doğru mu bilmiyorum ama dalkavukluk tıyneti taşıyan birinden de hainlikte beklenir, başka şey de beklenir.
Dalkavuklar dalkavukluk yaptıkları liderlere her zaman “En büyük sensin. Senden başka büyük yok, Sen halifesin, Mehdisin, Mesihsin, kurtarıcısın” gibi laflar ederek liderin enaniyetini okşar. Dalkavukların bu tür sözlerine, övgülerine muhatap olan liderin kişiliği zayıfsa bu onu ilâhlığını ilân etmeye kadar götürebilir.
Hülâsa dalkavukluk günümüz politik arenasında bir meslek olmaktan çıkmış, âdeta salgın halinde ortalıkta gezen bir çıkarcılar ordusuna dönüşmüş görünüyor.
Allah (cc) böyle dalkavuklardan ve dalkavuklara aldananlardan bizleri korusun.
Bugünlük yazımızı dalkavuk zihniyetini anlatan iki hikâyecikle bitirelim:
Birincisi:
Fransa Kralı 14. Louis bir gün dalkavuklarından birine sormuş:
"Kaç yaşındasın?"
Dalkavuk yerlere kadar eğilerek şu cevabı vermiş:
"Emrettiğiniz yaştayım Haşmetmeab. "
İkincisi:
Padişahın biri patlıcan yemeğini çok severmiş. Bir gün yemekte şöyle demiş:
- Şu patlıcan ne güzel sebzedir.
Padişahın dalkavuğu hemen atılıp patlıcana methiyeler dizmeye başlamış:
- Haklısınız Sultanım. Bu patlıcan öyle lezizdir ki, kırk çeşit yemeği olur, tatlısı olur, turşusu olur, yemeğe doyamazsınız.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra yemekte yine patlıcan varmış. Padişah da o gün tersinden kalkmış olmalı ki bu sefer patlıcanı şöyle değerlendirmiş:
- Ne bu yahu, yine patlıcan. Bari bir şeye de benzese. Yenmiyor bile.
Padişahın dalkavuğu hemen atılıp bu sefer başlamış patlıcan hakkında ileri geri kötü konuşmaya:
- Yaa evet Sultanım. Zaten kara kuru bir şey, tadı yok, kekremsi, yemeği yemek değil, tatlısı tatlı, turşusu turşu değil.
Padişah dalkavuğun bu ikiyüzlülüğü karşısında dayanamayıp şöyle demiş:
- Sana ne oldu böyle? Daha bir kaç gün önce patlıcanı öve öve bitiremiyordun. Bugün ise yerin dibine batırıyorsun.
Dalkavuk hemen atılmış ve şöyle demiş:
- Aman Sultanım, ben sizin dalkavuğunuzum, patlıcanın değil.
Bir dahaki yazımızda dalkavuklara ve dalkavukluklarına devam edelim inşallah..
Yorumlar