Kültürel ve sosyal yönden geri kalmış toplumlarda (sürü) futbol dinin yerine ikame edilmiştir.
Bu tespit sadece dindar olmayan insanlar için değil, dindar olarak bilinen insanlar için de geçerli.
Bakıyorsunuz futbol bütün gününü işgal ediyor. Kalkarken futbol, yatarken futbol.
Son zamanlarda gazeteler, televizyonlar hep futbolla yatıp futbolla kalkıyor. Ülkenin en ciddi köşe yazarları bile köşelerinde futbol yazıyor. Sebep ne?
Futboldaki mafya ve çeteleşme..
Birileri futbolu kullanarak kendilerine rant elde etmiş. Bunun için çeteler kurmuş, sistemler geliştirmiş. Hatta kendi içinde bir dil bile geliştirmiş.
Devletin polisi ve yargısı da meselenin üzerine giderek çeteyi çökertmiş.
Ancak ne kadar hazindir ki Yargıya intikal etmiş bir hadise nedense ülkenin birinci gündemi haline getirilmiş. Başbakan bile hasta yatağından futbola müdahale ederek Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen bir kanunun geçmesi için partisine âdeta emirler yağdırıyor. Sebep ne?
Çıkarılan kanun, Türk halkının açlığını ilgilendiren, hukukunu koruyan kapsamlı bir düzenleme değil ki? Kanunun gayesi açık biçimde daha çok gelir elde etmek için şike yapan, dalavere çeviren ve bu uğurda çete oluşturan birkaç kulüp yöneticisinin cezasından indirip yapmak.
Nedir bu gözleri kör edecek kadar şiddetli sevginin sebebi? Çıkarılan kanunla üç-beş şikeciye yaranmak için değer mi?
“Şikecileri göstere göstere affettiler”, dedirtmeye değer mi?
Ahmet Turan Alkan bugünkü köşe yazısında ne güzel demiş: “Bu Aziz o kadar muazzez midir? Başbakan’ın şike kanununda gösterdiği sert kararlılık ve direnç, metanetin değil aslında bükülüşün emaresidir. Durmayınız efendim, yola devam; ustalık devri denilen demek bu imiş!”
Başbakan, birkaç mafyacıyı, haksız gelir elde etmek için şike (hırsızlık-haksızlık) yapan birkaç çeteciyi korumak ve kollamak için kendi partisinin ve seçtiği “kardeşim” dediği Cumhurbaşkanı’na bile ters düşmeyi göze alabiliyor; kendi partisinden milletvekillerinin şike yasası hakkında söylediklerine kulak tıkıyor.
İlla da bu “Şike yasası” geçecek, Başbakan’ın takımının “Aziz” başkanı az ceza ile kurtulacak! Ben Başbakan’dan aynı duyarlılığı Tesettür (Başörtüsü) için yapmasını beklerdim.
Ben Başbakan’dan aynı duyarlılığı ve kararlılığı insan hakları konusunda sergilemesini beklerdim. Ben Başbakan’dan aynı duyarlılığı ve kararlılığı Anayasa’yı bir an evvel yapma konusunda beklerdim. Ama heyhat!
Başta boşuna dindar insanlarda bile futbol, dini değerlerin önüne geçmiş diye demedim.
Buyurun şu iki hâdisenin kıyaslamasını yapın ve futbol mu, din mi önde siz karar verin?
Futbol gerçekten bugün dinden daha etkili. Bu kitsesel hipnoz, ferdi etkilediği gibi yığınları da peşine katıp sürüklüyor. Futbol dendi mi tıpkı Başbakan’da ve AKP’de olduğu gibi artık kimsenin gözünü başka şey görmüyor.
Alman Teoloji profesörlerinden Dietmar Mieth yıllar önce insanların dinden uzaklaştıklarını, “İnsanlar kilise ve din yerine spora yöneliyor. Özellikle futbol dine tercih ediliyor” sözleriyle ortaya koymuş. Bugün yaşananlara bakıp da bu Alman teologa hak vermemek elde değil. Bizde de yığınlar cami ve din yerine statlara, futbol kulüplerine yöneliyor.
Dini yönden doyurulmamış toplumlarda her türlü fikri boşluğun yaşandığının görmek isteyenlerin bugünkü cemiyete kısa bir göz atmaları yeter. Manevî boşluğu hakikî manada din ile beslenmeyen insanların içine düştükleri farklı bir girdapta, adına futbol denen ve sistemler tarafından insanların kitlesel olarak uyutulmasına yarayan bir oyun şeklidir. İnsandaki din gibi Müteâl (aşkın) duyguların yerini tutmaya aday futbol bugün geldiği nokta gerçekten üzücüdür.
Futboldaki bu dayanışmanın çağımıza mahsus total bir hipnozun eseri olduğunu ve saçmalıktan öte bir şey ifade etmediğini söylemek hiçte haksızlık olmaz.
Dinin sosyal hayat üzerine ne tür tesirinin olup olmadığının göz önüne getirerek meseleye baktığımızda, futbolun insanları hipnoz ederek kendine bağlayan “seküler bir din” olduğunu söylemek mümkündür. Zira sık sık maç aralarında duyulan, “Mutluluk iki kale ve bir toptur, Bundan başka cennet yoktur”, “Haftada bir sana tapmaya geliyoruz”, “Sen bizim ilâhîmizsin”, gibi sloganlar herhâlde bu iddianın yersiz olmadığını herhâlde bütün çıplaklığı ile ortaya koyar.
1964 IOC 62. toplantısının açılış konuşmasında Avery Brundage’nin söyledikleri futbolun nasıl bir gaye taşıdığını ortaya koymaya yeter: "Olimpiyat hareketi 20. asra uygun bir dindir. Kendi içinde öteki dinlerin bütün temel değerlerini içeren evrensel ölçekte genel geçerli olma talebi taşıyan bir din. Modern, heyecan verici, canlı, dinamik, aktif bir dindir."
Futbolun evrensel bir din gibi etkisini sürdürmediğini söylemek ancak gerçeğe gözlerini kapatanlar için bir avuntu olur. Ülkemizde farkında olarak veya olmayarak futbolun dinin yerine ikame edildiğine o kadar çok örnek var ki, saymakla bitmez. Yukarıda da bir nebze bahsettiğimi gibi "Senden büyük yok", "Sana tapıyoruz", Senin için ölmeye geldik", "Sen bizim için her şeysin", "Ben falan kulübün hastasıyım","Haftada bir sana tapınmaya geliyoruz" ifadelerle âdeta bir ibadethaneye çevrildiği gözlenen futbol sahaları, diğer yönüyle de belirli bir kesime (Futbol elitine) büyük kazançlar da sağlayan bir araç olarak kullanıldığını görmemek için kör olmak lâzım. Aynı odaklarla çıkar ilişkisi olduğuna inandığımız medyanın (Şimdi buna Başbakanı ve AKP’yi de ekliyorum) özellikle futbolu gündemden düşürmemek için elinden geldiği gayreti göstermesi herhâlde boş olmasa gerek. En hayatı (dini) meselelerde hassasiyetini ortaya koyamayan kitlelerin, bir futbol Aziz’ini kurtarmak için sevgi, kararlılık ve fedakârlık yapmasının boş olmadığını böylelikle anlamış oluyoruz.
Beşiktaş Kulübü eski yöneticilerinde Serdar Bilgili, bundan yıllar önce Yeni Yüzyıl gazetesine yazdığı bir makalede futbolun nasıl bir güç olduğuna şöyle ifade etmişti:
“Yöneticiliğimde öğrendiğim en önemli şey şu oldu: ‘Futbol yalnızca futbol değil; endüstri, kültür, toplumun ortak duygusu, politikanın parçası; kısaca bir güçtür.’
Aynı gücün bugünde bütün ihtişamıyla yaşadığını ve başta Başbakan olmak üzere şike kanununa evet oyu veren AKP, CHP ve MHP milletvekillerini de etki alanına aldığını bir kez daha gördük.
Üç partinin milletin menfaatini gerektiren hiçbir meselede asla bir araya gelmemelerine rağmen futbol için, futbolun azizlerini kurtarmak için bir araya gelmeleri, futbolun dinden ve milli meselelerden çok çok önemli olduğunu göstermektedir.
Son söz: Herkesin dini kendine…
Yorumlar