Şu tarihi bir gerçek olarak hiçbir zaman unutulmamalıdır:
“Karizmatik liderlerin etrafında toplanan insanlar, cemaatler, partiler, liderin ölmesi ile beraber birlikteliklerini koruyamamakta; bunun sonucunda ya dağılmakta ya da ortaya çıkan yeni liderciklerin etrafından birden çok parçaya ayrılmaktadırlar.”
İsterseniz önce Karizma (Büyüleyici özellik) nedir ve karizmatik lider hangi özellikleri taşır; ona bakalım:
Karizma Yunanca bir kelime. “İhsan edilmiş, bağışlanmış, ilâhî ilham yeteneği, cazibe yeteneği” gibi anlamlarına gelen bu sözcüğü ilk olarak liderlerdeki olağanüstü kişilik özelliklerini fark eden liberal bir dünya görüşüne sahip Max Weber sosyal bilimler dünyasına aktarmıştır.
Modernizm karşısında bunalan toplumlar düştükleri zor durumdan çıkmak için karizmatik liderlere önemli görevler yüklenmesine sebep olmuşlardır. Zaten karizmatik güç yetkisi istikrarsızlık ve kaos ortamlarında ortaya çıkan bir anlayıştır. Bu tipoloji; izleyicilerin, taraftarların, cemaat mensuplarının vb. lidere atfettiği insanüstü ayrıcalıklı özelliklerden meydana gelmektedir.
KARİZMATİK LİDERİN ÖZELLİKLERİ
Karizmatik liderlerin güçlü bir hitabet yeteneği ve imajı vardır. Karizmatik liderin özellikleri şunlardır:
* Olağanüstü yeteneklere sahip ve yüksek özgüven sahibi,
* Yüksek etkileme ve baskın olma ihtiyacı,
* İnançlarının doğruluğuna ikna etme,
* Kendini dava için feda etme ve bu hususta her türlü riski yüklenme,
* Misyon sahibi ve ulaşmak istediği vizyona için yüksek maliyete katlanma yeteneği,
* Peşinden gelen insanların ihtiyaçlarına önem verme ve onları karşılayabilme,
* Her türlü kriz ortamında akılcı ve aynı zamanda gerekirse radikal çözümler üretebilme yeteneği,
* Liderliği devam ettirebilmesi için yeteneklerinde süreklilik taşıması.
Karizmanın ortaya çıkışında liderin uygun nitelikler taşıması önemlidir, ama son çözümlemede karizmayı belirleyen ve öne çıkaran kitlelerdir. Yaşanan olaylar kitle neyi hak ediyorsa, ona uygun bir liderlik şekillendiğini göstermektedir.
Toplumlar, kriz dönemlerinde daha kaotik, lider-bağımlı ve kurtarıcı ihtiyacı içindedir. Bunun için de yoğun psikolojik ihtiyacı dolayısıyla, ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikte insanların etrafında toplanmakta, bu insanlara kurtarıcı-karizmatik özellikler bahşetmekte; “karizmatik” olarak öne çıkarılmış kişinin de bu dönemde büyük lider olarak tarihe geçme şansı artmaktadır.
Karizmatik liderler sosyal etkileme süreçleri olarak kişisel özdeşleşme, sosyal özdeşleşme, içselleştirme ve öz fayda) kavramlarını kullanmışlardır.
Karizmatik liderleri diğerlerinden ayıran özellik, ufku geniş ve geleceği kuşatabilecek bir bakış açısına sahip olmak ve ananevî olmayan yollardan bir vizyona ulaşma becerisidir.
Karizmatik liderler daha çok katılımcı olmayan yönetim biçimlerinde ve demokratik yaşam düzeyinin olduğu ortamlarda ortaya çıkar. Kanunların, kuralların ve demokrasinin yaşandığı ülkelerde pek rastlanmaz.
TÜRKİYE’DE KARİZMATİK LİDER VAR MI?
Yukarıdan beri izah ettiğimiz çerçevede “Türkiye'de karizmatik lider var mı?” diye bir soru sorma ve cevabını bulma lüzumu ortaya çıkmaktadır.
Elbette her toplumda olduğu gibi ülkemizde de değişik seviyelerde karizmasıyla lider olabilmiş insanlar mevcuttur.
Bunun o kadar örneği çok ki!
Meselâ Bediüzzaman Said Nursi, (kendisi tevazusundan dolayı kendisinin bir lider olduğunu asla kabul etmese de) yaşadığı üç devreyi sarsmış karizmatik bir kişiliğe sahiptir. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki sıkıntılar içinde bunalan toplumlar için Said Nursi kurtarıcı bir karizmatik lider olmuş ve bütün baskılara rağmen etrafında binlerce insan toplanmıştır. Mücadelelerle geçen bir ömrün ardından 1960 yılında vefat etmiş; ancak arkasından gidenler ondan sonra birlik ve beraberliklerini koruyamayarak değişik gruplara (bugün yirmiye yakın Nur grubu olduğu söylenmektedir) ayrılmışlardır. Bunun en büyük sebebi Said Nursi’nin karizmatik kişiliğidir.
Karizmatik kişiliklerden sonra peşinden gidenlerin neden bir arada bulunamadıklarını bir misalle zihinlere yaklaştıralım:
Karizmatik liderlerin rakamla 1 değer ifade ettiği kabul edelim. Arkasından gidenleri ise rakamla 0 (sıfır) kabul ettiğimizde her birlikteliğin, cemaatin, topluluğun değeri, büyüklüğü 1 olan karizmatik liderin sağına gelen sıfırlarla doğru orantılıdır. Yani 1’in sağına ne kadar 0 (sıfır) gelirse o topluluk o kadar büyük veya küçük olmaktadır. Her fani gibi karizmatik lider de ölümü tatmaktadır. 1 değer ifade eden karizmatik liderin gitmesi ile 0’lar ortada kalır. Böyle bir kargaşa ortamında çözüm için fikrini söylemek için kafasını kaldıran herhangi bir sıfır sağına gelen sıfırlarla yeni bir grup oluşturmaktadır. Birin arkasında bu kafa karlıdan sıfırların sayısında gruplar türemektedir.
MUHSİN REİSİN KARİZMASI
Türkiye’nin yetiştirdiği belki de en karizmatik liderlerden biri de bir suikasta kurban giden Muhsin Yazıcıoğlu’dur. Benim de “Lider” olarak kabul ettiğim ender insanlardan biri olan Yazıcıoğlu, gençliğinden beri liderlik öğelerini üzerinde taşımış ve gençliğe her şartta yol gösteren biri olmayı başarmıştır. Bugün ister Ülkücü harekette, isterse de ayrıldıktan sonra karizması çerçevesinde oluşturduğu Alperenler arasında Muhsin Reisin karizması hiçbir zaman tartışma konusu dahi olmamakta ve her iki kesimde onu “Reis” olarak kabul etmektedir.
1992 yılında Muhsin Yazıcıoğlu ve aralarında benimde bulunduğum arkadaşlarının Türkeş’in liderliğindeki MHP’den (O zaman MÇP idi) ayrılmaları normal şartlarda meydana gelmiş bir hareket değil; şartların zorlamasıyla zuhur eden bir vakadır. İçinde yaşanılan şartlarda meydana gelen kargaşalarda Muhsin Yazıcıoğlu karizmatik kişiliği ile meselelere çözüm önermiş; ancak mevcut yapı da bunun mümkün olmayacağını anlayınca da kendisine bağlı insanlarla ayrılarak kendi yolunu çizmiştir.
Yazıcıoğlu’nun ayrılışı döneminde MHP zihniyetinden ayrılmanın hiçte öyle kolay olmadığı meseleleri yakından tanıyanlar için bilinen bir gerçektir. Ancak Muhsin Yazıcıoğlu karizmanın kendisine verdiği olağanüstü yeteneklere ve yüksek özgüvene dayanarak ayrılmayı göze almış; ayrılmanın getirdiği bütün ağır baskıları göğüslemiş ve getireceği bedelleri ödemeyi de göze almıştır.
Yazıcıoğlu, karizmasını sadece ayrılıkta göstermemiş, ayrılış sonrasında oluşturduğu birlikte de (BBP) ortaya koymuştur.
Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını kendisi de kuvvetli bir karizmatik lider olan Türkeş’ten ayıran temel sebeplere baktığımızda arka plânında iki karizmatik liderin bir yapıda bulunmasının zorluklarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bir köyde iki muhtar, bir ilde iki vali, bir memlekette iki başbakan olamayacağına göre, bir harekette de iki karizmatik liderin olması problemleri de beraberinde getirmiştir.
Zahirde hangi sebepler görünürse görünsün ayrılışlara damgasını vuran şüphesiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun karizmasıdır.
Muhsin Reis, yeni kurulan birliktelikte her ne kadar “Lider sultasına son vereceğiz” dese de gerçekte onun karizması bunu perdelemiş ve zamanla Muhsin Reis BBP içinde tek lider olarak kabul edilmiştir. Zaman zaman bunun ayrılışlar sonrasında oluşturulan “Milli Mutabakat Çağrısı”ndaki prensiplere uymadığını söyleyenler çıksa da Yazıcıoğlu’nun karizması bütün sesleri bastırmış ve tartışılmaz liderliğini şehit olana kadar korumuştur.
Muhsin Reisin karizmasından rahatsız olanlar ve bunun kuruluştaki ilkelere uymadığını söyleyen arkadaşları ise yollarını ayırmışlardır. Bugün BBP’yi kuran birçok kişinin bu yapı dışında olması bunun müşahhas örneğidir.
Her ne kadar zahiri olarak Muhsin Reis bir suikasta kurban gitse de, kader aynasında eceli geldiği ve Allah’ın (cc) kendisine takdir ettiği ömür bittiği için bu âlemden gerçek âleme, Sonsuzluğun Rabbine gitmiştir. Bundan kimsenin kurtulması da mümkün değildir.
HAREKETTE FARKLI SESLERİN YÜKSELMESİ
Muhsin Reisin bu âlemden karizmasını da bırakarak gitmesinin ardından BBP içinde farklı seslerin yükselmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu seslerin çıkması baştan beri izah etmeye çalıştığım gibi karizmanın gitmesi ile gelen kargaşada yaşanması kaçınılmaz bir sondu.
Yazıcıoğlu’nun şehadetinin ardından BBP 45 gün gibi kısa bir zamanda kongreye gitmiş ve buradan Yalçın Topçu’yu genel başkan seçmiştir. Muhsin Yazıcıoğlu gibi bir karizmatik liderin bıraktığı boşluğu doldurmak ve onun parçaları bir arada tutan gücüne sahip olmak elbette zordu. Yalçın Topçu bu zorluğu aşamadı ve gelen ilk seçimlerde partiyi başarısız bir konuma soktuğu için istifa edip ayrıldı.
Bu noktada BBP’nin yapacağı şey acele bir kongre yapıp, yeni bir eğreti genel başkan seçme yerine “Davaya emeği geçmiş ve her şarta rağmen mevzisini terk etmemiş AKİL insanlardan bir MEŞVERET heyeti kurulmasını sağlamak ve ŞURA prensibi hayata geçirerek bundan sonra takip edilecek yolun çizilmesi”ni sağlamaktı.
Ancak ne kadar hazindir ki, yangından mal kaçırır gibi birbiri ardına yapılan kongrelerde Muhsin Yazıcıoğlu’nun karizmasının binde birine bile sahip olmayan birilerini (Mustafa Destici) genel başkan seçerek meseleyi kapatmaya, daha doğrusu kafalarını kuma sokarak meseleyi örtme ve problemlere yok ettiklerini sanma yoluna gidilmiştir.
Yazıcıoğlu’nun şehadetinin arkasında “Büyük Birlik” hareketinde birkaç genel başkan adayı çıkmıştır. Bana göre bunların en ciddîleri (Benim ve Nevzat Yanmaz’ın adaylığını saymıyorum. Zira ben yapılanlara tepki için böyle bir adaylık süreci yaşamış ve açıklamamı yaparak adaylıktan çekilmiştim) ve Muhsin Reis’ten sonra onun kadar olmasa da karizmasını temsil edecek iki aday vardı. Ancak “menfaat üzerine dönen siyaset canavarlıktır” hakikati gereğinde meseleyi bir dava hareketi olarak değil; koltuk sevdası olarak görenler bu iki genel başkan adayını değişik ayak oyunları ile ekarte etmiş ve kendi “düzenlerini” devam ettireceklerini sandıkları bir yapı oluşturmuşlardır.
Bu böyle devam edecek midir?
Etmeyeceğini bu meselelerden biraz anlayan, biraz siyaset tozu yutan herkes görmektedir. Zaten bu genel başkan adaylarından biri (Yavuz Ağıralioğlu) önceki kongre öncesi ve kongre sırasında yapılan haksızlıklara isyan ederek BBP’den ayrılmış; diğeri ise (Tuna Koç) yapılan iki kongrede de oynananın bir tiyatro olduğunu düşünerek adaylığını bile koymamıştır.
BBP’yi ve Alperenleri Muhsin Reisin karizmasının ardından bir arada tutacak tek güç “Lider eksenli değil, çağı yakalamış ve davaya bağlılığı tescillenmiş akil insanlardan oluşan kadro eksenli bir yapılanma”dır. Bu kadro eksenli Meşveret Meclisi oluşturulurken “Söylemi ile eylemi birbirini tutmayan kişilerin yapıya sızmaması önlenmeli, burada bulunacak kişilerin Kur’an ve Sünnet ekseninde bir hayat yaşamasına dikkat edilmeli ve konulan ilkelere, prensiplere uymayanlar asla ve asla yönetici yapılmamalıdır.
Aslında bu BBP kurulurken deklâre edilen “Milli Mutabakat Çağrısı” çerçevesinde “Allah’ın (cc) birliği ve yüce Peygamberimizin (sav) risaleti dışında hiçbir mutlak hakikat tanımama” sözünü hayata geçirmekten başka bir şey değildir.
Evet, baştan beri izah etmeye çalıştığım gibi, Muhsin Reisin karizması ile sağladığı birlik gidince tâbii olan yaşanmış ve BBP’de şimdilik gözlerini kapayarak problemi görmek istemeyen yöneticilere rağmen birkaç parça olma ile karşı karşıya gelmiştir. Yaşananlardan sonra birlik ve beraberliği yeniden sağlayacak tek güç, bu parçaların başında görünen insanların bir araya gelerek her türlü iddialarından vazgeçmelerini deklâre etmelerine ve ardından AKİL adamlardan oluşacak MEŞVERET MECLİSİ’nin hakkaniyet çerçevesinde kurulmasıdır. Bunu yapmayanlar örtülü olarak “BBP’nin ruhuna Fatiha” okunmasını isteyenlerdir.
Gerisi “Büyük Birlik” adını kullanarak kendi egolarını tatmin eden ve zamanla yaşanan kopmalarla küçülerek yok olmaya mahkûm olan bir yapıdır.
Son sözü rahmetli Necip Fazıl’ın bir şiiriyle bitireyim:
“Allah’a dayan, sa´ye sarıl, hikmete ram ol…
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”
Selim Çoraklı
Gazeteci- Yazar
selimyusuf1960@gmail.com
Yorumlar