Son yıllarda ülkemizde gerçekten güzel şeyler yaşanıyor. Yaşananların çoğunu bundan önce hayal bile edemezdik. Milletimizin yüzünü güldüren ve ümidimizi yeşerten iki hâdiseden bahsederek bu gerçeğe dikkat çekmek istiyorum.
Birincisi Kur’an ve Peygamber Efendimizin (sav) hayatının seçmeli de olsa ders olarak okutulması ve 28 Şubat sürecinde budanan İmam Hatip Liseleri’nin yeniden eski ihtişamlı günlerine dönmesi için yapılanlardır.
Bilindiği üzere tarihlerine kısa bir göz attığımızda İmam Hatip Okulları, bu ülkenin ve bu milletin hep göz bebeği olmuştur. İmam Hatip Okulları, milletimizin, tam anlamıyla varını yoğunu ortaya koyup inşa ettirdiği, yaşattığı, koruyup kolladığı okullar olarak iftihar edilecek bir geçmişe sahiptir. Bunca baskı ve zulme, haklarının gasp edilmesine rağmen İmam Hatip Okulları’nda okuyanlar ve mezunları vatana ve millete sevgilerini göstermiş ve hiçbirisi en ufak bir anarşik eyleme katılmamıştır.
Hakkını isteyenin silâha sarıldığı bir dönemde bu insanların tavrı gerçekten takdire şayandır.
Âlemlerin anahtarı olan Kur’an-ı Kerim dersiyle birlikte Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Resulü Ekrem’in (sav) mübarek hayatının, seçmeli ders olarak okullarımıza konulması ve bir baskı ve zulüm neticesinde kapatılan İmam Hatip Okulları’nın orta kısımlarını yeniden açılması milletimizi büyük bir sevince büründürmüştür.
Bu hususta emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
Başbakan’ın birkaç gün önce yaptığı şu konuşmayı da alkışlıyorum: “Bu toprakların şehit kanlarıyla sulandı. Kur’an-ı Kerim’in mana ve maneviyatı ile yoğruldu. Kur’an-ı Kerim’in ilhamı Hz. Peygamber ve ehl-i beytinin sevgisi, ezanın kutsiyeti hem bu toprakların hem de bu aziz milletin ruhuna hiç silinmeyecek derecede tesir etmiştir.
Allah’ın izniyle Hz. Peygamber’in ve şehitlerimizin şefaatiyle, aziz milletimizin gayretleriyle bu topraklar üzerinde Kuran-ı Kerim ebediyen okunacak, Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi hiç sönmeyecek, Ezan-ı Muhammedî hiç susmayacaktır. Kur’an ahlâkıyla ahlaklanmış, Siyer-i Nebi’yi kendine rehber edinmiş imam hatip mezunları, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu milletin, bu ülkenin, hatta insanlığın hem hizmetkârı hem de medarı iftiharı olmaya devam edecektir.”
**
Tarihi hâdiseler düz bir çizgide hareket etmez. Aksine tıpkı dağ silsileleri gibi inişli çıkışlıdır. Milletlerin tarihi de böyledir. Bazen zirvelerde gezilirken bazen de dibe düşülebilir.
Bizim yakın tarihimiz de böyledir. Altmış senedir bu millet hep ayaklar altında ezildi, hor görüldü, çile çekti.
Ancak artık devran döndü ve artık söz milletin olmaya başladı.
Sözün millete geçtiğine dair önemli gelişmeler yaşanıyor. Ümidimizi coşturan bu tür hâdiselerden biri de darbeci zihniyetlerin yargılanma sürecinin başlamasıdır.
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve benzeri darbeler ve darbe girişimleri bu ülkeye ekonomik, kültürel, siyasî ve sosyal yönlerden çok şeyler kaybettirdi. Şimdiye kadar yapılanlar darbeleri yapanların yanına kâr kaldı.
Belki de daha ilk darbeciler yaptıklarından dolayı yargılanabilseydi, sonradan gelen darbeler zuhur etmezdi.
28 Şubat’ın önemli aktörlerinden Çevik Bir’in tutuklanma öncesinde savcılık ifadesinde söyledikleri nasıl bir karanlık dönemden geçtiğimizin en çarpıcı örneğini oluşturmaktadır.
Savcının, “İrticaî görüş ve eğilime sahip olmak ne demektir? Bir kişinin irticaî görüş ve eğilime sahip olduğunu nasıl tespit ettiniz? Bu personelin temizlenmesinden kastedilen nedir? Bu husus plânlanan bir askeri müdahaleye engel olacağına inanılan personelin tasfiyesi için öngörülen bir yol mudur?” sorusu karşısında Çevik Bir, “Aşırı dinci anlamında kullanılmaktadır. Bu konuda personel askeri şura kararı ile atılır. Temizlenir” demesi bunun tipik bir misalidir.
Maalesef bu ülkede milli ve manevî değerlere sahip binlerce subay ve astsubay “İrticacı” suçlamasıyla yargısız infazlara muhatap bırakılarak çok sevdikleri ordudan atıldılar.
Çok şükür ki, bu haksız atılmalar çıkarılan bir kanunla düzeltildi ve yıllarca büyük bir zulme maruz kalan bu insanlar haklarına kavuştu.
28 Şubat sürecini kırk elli subaya bağlayarak geçiştirmek o dönemde yapılanları örtmek anlamına gelir.
Çünkü bu iş sadece askerlerle kotarılmadı. 28 Şubat sürecinin medya, sermaye, siyasetçi, sendikacı, yargı ve üniversite ayakları mevcuttu.
Koca koca Profesörlerin, hâkimlerin, savcıların yüzbaşılardan aldıkları brifingleri unutmak mümkün değildir.
Bu işin sadece askerler tarafından kotarılmadığının en çarpıcı örneğini yine Çevik Bir’in 28 Şubat sonrasında yaptığı bir açıklamada görmekteyiz:
“Biz sabahları gazeteleri okuyor ve ona göre tavır alıyorduk.”
Aynı tür bir açıklama zamanında Hürriyet’in sahibi ile Özal arasında geçmişti. Özal, “Medya dördüncü kuvvettir” deyince o dönemler Hürriyet’in patronu aynen şunları söylemişti:
“Ne dördüncü kuvveti? Medya birinci kuvvettir. Biz istersek asker kışlasına girer, biz istersek kışladan çıkar.”
**
Elbette ülkemizde yaşanan güzellikler yukarıdaki örneklerle sınırlı değildir.
Hamd olsun, son yıllarda ülkemizde ekonomik, siyasî, sosyal ve siyasî açıdan büyük gelişmeler yaşandı.
AKP’ye oy vermeyen biri olarak yaşanan güzellikleri görmezden gelmeyi insafsızlık olarak telâkki ediyorum.
İnşallah, AKP muhalefet yokluğunun arkasına sığınarak büyüklenmez de milletimiz daha büyük güzelliklere kavuşur.
Yorumlar