Bir ülkede bir kesim sürekli zenginleşirken, yoksul kesim daha da yoksullaşıyorsa orada adalet yok demektir. Adalet yoksa inanç yoktur. İnanç yoksa güven yoktur.

Devlete güven yoksa devlet yaşayabilir mi?

Aile içinde, bireyler arasında adalet duygusu zayıflamışsa, kavga çıkması yüksek bir olasılıktır. Bu nedenle adalet; devletin de, ailenin de, cumhuriyetin de temelidir. Devleti yaşatan da, aileyi yaşatan da, cumhuriyeti yaşatan da en başta adalet duygusunun sağlamlığıdır.

Küresel şirketler, ele geçirip yutmak istediği ülkelerde, yurttaşların adalet duygusunu yok eden çalışmalar yürütür. Bizi yok etmek isteyen ABD, Bağımsızlık Savaşımızın zafer tacı olan Türkiye Cumhuriyeti’ni 24 Temmuz 1923 Lozan’da tanımamıştır, tanımamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımadıkları içindir ki, daha cumhuriyetimizin kurulduğundan başlayarak, Anadolu’da isyanlar çıkarmaya başlamışlar, Cumhuriyetimizin başarısız olması için her türlü planı işbirlikçilerinin eliyle uygulamaya koymuşlardır.

Son altmış yıldır Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten siyasal iktidarlar, vatanımızı işgal edip, bizi yok etmek isteyen emperyalist ülkelerle dostluk içinde olduklarını söylemişlerdir. 27 Mayıs 1960 İhtilali’nin başı Cemal Gürsel de, 12 Eylül Darbesi’nin başı Kenan Evren de NATO ve CENTO’ya bağlı kalacaklarını ilan ederek, ABD’nin egemenliğini kabul ettiklerini açıklamışlardır. Sizi yok edip, topraklarınızı ele geçirmek isteyenlerle dost olduğunuzu nasıl söylersiniz? Atalarımızın milyonlarca kan ve can bedeli ödeyerek kurup, biz çocuklarına emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanet etmek olur mu? Hangimiz böyle bir şeyi kabul edebiliriz?

Bu durumu “Kediye Ciğer Emanet Etmek”, ya da “Kurda Kuzuyu Emanet Etmek” deyimleri ne güzel uyar, değil mi?

Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sistemi 27 Aralık 1949’da ABD’ye, yurdumuzu parçalamayı hedefine koyan emperyalist AB’nin Anayasası 29 Ekim 2004 tarihinde Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından imza edildi. AB müktesebatı diye adlandırılan yüzlerce anlaşmayı imzalayarak, egemenliğimizin AB’ye devredilmesi, kuzuyu kurda emanet etmek değil mi?

Buna karşı çıkan basın var mıydı? Varsa da, sesini halkımız duyabildi mi? TBMM’de bulunan tüm siyasal partiler AB yanlısıdırlar. Hepsi de gerçekleri halkımızdan gizlediler.

Bu gerçekleri halkımıza anlatmayı bırakıp, halkımızı makarnaya, kömüre satıldı diye aşağılayan köşe yazarlarının, halkımıza tepeden baktıklarını da görüyorum. Bunların Cumhuriyetimize sahip çıktıklarını belirten sözlerinde, içtenlikli olduklarına inanabilir miyiz?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna, yoktan var oluşa giden yolu anladık mı? Yurdumuzu kimler, neden ve nasıl işgal etmişlerdi? İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan’ın adlarını duymuştuk da, Amerika Birleşik Devletleri’nin adını kitaplarımızda okumamıştık. ABD’nin işgalciler arasında olduğu neden gizlenmişti? Kimler gizlemişti?

Anlatılması istenmedi, anlatılmadı, anlamadık. Kimler istemedi?

1952 yılında NATO’ya üye olmakla, doğrudan ABD mandasını kabul ettiler. 1949 yılında ABD ile yapılan Fullbright eğitim anlaşması ile eğitim sistemimizi ABD’ye teslim ettiler. Osmanlı Devleti'nin yaptığı 1838 Balta Limanı antlaşması gibi antlaşmalarla ekonomimizi batılı sömürgecilerin emrine verdiler. Avrupa Birliği’ne üye olacak, AB ülkelerine rahat gidecek, iş sahibi olacağız yalanları ile davullu zurnalı kutlamalarla Türk Milleti’ni aldattılar.

Eşsiz liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yazdığı tarih “NUTUK”, Harp Okulları sınıf kitaplıklarından kaldırtıp, yetişen genç subaylara okunmaması gereken, sakıncalı bir kitap duygusunu vermek isteyenler kim?

Kimler mi? Bu soruların yanıtlarını herkes biliyor demeden; 50 yaşından sonra ben; Yılmaz Dikbaş’ın, kuşkuya yer bırakmayan belgelerle yazdığı “Atatürkçüler Yenildi” adlı kitabı ile M.Emin Değer’in “Oltadaki Balık Türkiye Emperyalizmin Tuzaklarındaki Ülke” adlı kitabından öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Kitabın adı: Atatürkçüler Yenildi. Yazarı: Yılmaz Dikbaş. Sayfa:354

Birlikte okuyalım: “1977–1978 sürecinde, yani mason Başbakan Süleyman Demirel’in İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti döneminde, Harp Okullarının sınıf kitaplıklarından Atatürk’ün Söylevi kaldırıldı. Bu yasaklama döneminde, Mason Sadettin Bilgiç Milli Savunma Bakanıydı.

Atatürk’ün “NUTUK”unun, yani “söylev”in Harp Okullarının sınıf kitaplıklarından kaldırıldığı süreçte yüksek komutanlarımız şunlardı: Genel Kurmay Başkanı: Önce Semih Sancar, sonra Kenan Evren. Kara Kuvvetleri Komutanı: Önce Kenan Evren, sonra Nurettin Ersin. Deniz Kuvvetleri Komutanı: Bülend Ulusu. Hava Kuvvetleri Komutanı: Önce Ethem Ayan, sonra Tahsin Şahinkaya.

Bu dönemin Harp Okulu öğrencileri, “söylev”in kitaplıklardan toplatılarak kaldırılmasına karşı çıkarlar, kitapların yeniden yerlerine konulmasını talep ederler. Talepleri reddedilir.

Harp Okulları kitaplıklarından Atatürk’ün “Söylev”ini kaldırtan komutanların, sonradan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nin baş yöneticisi olması bir rastlantı mıdır?”

Bu kitaptan öyle bilgileri, öyle gerçekleri ne yazık ki 60 yaşına geldiğimde öğreniyorum. Üstelik yıllarını eğitime adamış, emekli bir öğretmen olarak. Ben de merak ediyorum: “Söylev” kitaplıklardan kaldıranların amacı neydi? Sayın Kenan Evren açıklarsa, bilgi sahibi olur, çok seviniriz. O dönemin Başbakanı Sayın Süleyman Demirel de açıklayabilir, yine bilgilendirdiği için seviniriz.

Bugün yalnızca Cumhuriyetimizin tehlikede olduğunu söylemek, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmesi tehlikesinden söz etmek yeterli değildir. Türk Milleti’nin yok edilmesi tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizme karşı verilen Bağımsızlık Savaşımızın Zafer tacıdır. ABD ve AB emperyalistleri, bu tacın başımızdan alınması için son 60 yıldır aralıksız çalıştılar, çalışıyorlar. Ülkemizi parçalayıp yutmak için sinsi planlar yaptılar. Bu planları, içimizden devşirdikleri işbirlikçilerine uygulattılar, uygulatıyorlar. Ele geçirdikleri yazılı ve görsel basınla halkımızı aldattılar, aldatıyorlar.

Cumhuriyetimizi, vatanımızı, milletimizi yok olmaktan kurtaracak bir Atatürk’ün gelmesini beklemeyeceğiz. Cumhuriyetimizi koruyacak olan; AKP, CHP, MHP vs., hangi siyasal partiye oy vermiş olursa olsun, bilge halkımızdır.

Sivil-Asker kim olursa olsun; ABD’yi dost ve stratejik ortak, NATO ve CENTO’ya bağlılıklarını ilan edenlerle, Türkiye’nin geleceğini TAM BAĞIMSIZLIKTA değil, AB’ye girmeye bağlayanlar; Yurdumuzu, Milletimizi, Cumhuriyetimizi koruyabilirler mi?

Emperyalizme karşı savaşacak gücümüz var mı? Elbette var.

Güç; öfkede, silahta değil, bilgidedir. Öfkeli halk yığınlarını istediğiniz yere yönlendirebilirsiniz. Bilgili halkı hiç kimse aldatamaz, istediği yere çekemez, yönlendiremez.

ABD’nin daha 1949'da, Milli Eğitim sistemimizi ele geçirmek istediğini anlamak mümkün de, bizi yönetenlerin teslimini nasıl anlayacağız? Geleceğini ABD ve AB’de gören asker-sivil kim olursa olsun, halkımızın gerçek bilgilerle donanımını sağlamaz, sağlayamaz.

Gerçek bilgilerle donanmış, iyi eğitimle özgüveni yerinde, olayları sağlıklı değerlendirip, doğru sonuçlar elde edebilen bir halkı kimse yoksul, aç bırakamaz. Cumhuriyetimize sahip çıkarak yaşatmak; ancak gerçek, sağlam bilgilerle mümkündür.

“Doğru ve gerçek bilgilerle donanmış bir halkın gücü, en güçlü silahlardan daha üstündür” gerçeğini emperyalistler çok iyi biliyor. Yüce Türk Milleti’nin Cumhuriyet Bayramı’nı en içten duygularla kutlarım.