Türk; acıların en büyüğünü yaşasa da, en büyük çileyi çekse de, yılmaz, yıkılmaz...
Örneği 3 Mayıs’tır beyler! Ve; acı, keder ve çilenin yıldönümü Türk’e bayramdır. Bu sebeple de bu güne Türkçülük Bayramı da, Türkçülük Günü de, Milliyetçiler Günü de diyoruz.
Peki nedir Türk’ün yakın tarihine büyük bir damga vuran bu olayın aslı...
Bilenler bilmeyenlere bıkmadan, usanmadan anlatmalı aslında...
Tam 69 yıl önce yaşananları bilmeli Türk’üm diyen herkes...
Türkçülük ateşinin yakıldığı o günü hiç unutmamalı Türk’üm diyen nesiller...
3 Mayıs 1944’te Türklük ve Milliyetçilik suç olup çıkmıştı... Türk olmaktan şeref duyan bir Atatürk’ün ardından iktidar sarhoşluğuna kapılanlar; aralarında bilim adamı, aydın siyasetçi, asker ve üniversite öğrencilerinin bulunduğu Türk milliyetçilerini “ırkçılık” yaptıkları bahanesiyle tutuklayıp, yargıladılar; tabutluklarda büyük acılar çektirdiler. O tabutluklar ki sadece birer ölüm hücreleri idi...
Ne acı değil mi günümüzde de ne mutlu Türk’üm demek suç olup çıktı. Ne acı değil mi Türk milliyetçisiyim diyenler adeta hain ilan ediliverdi. İşte bugünleri yaşayanlar tam 69 yıl önce yaşanan acıyı, elemi, kederi mutlaka iyi öğrenmek mecburiyetindedirler.
Çünkü, 3 Mayıs 1944'ü doğuran şartlar ve gelişmeler önemini ve sıcaklığını bugün de ne yazık ki korumaktadır. Günümüzde de Türk kimliğini her fırsatta reddeden bir siyasi anlayışla karşı karşıya bulunuyoruz.
“Türk’üm” diyemeyenleri hep birlikte görüyoruz.
“Türklük” şuurunu sorgulamaya açanları da...
Türk olmaktan gurur duyanları ırkçılıkla suçlayanların “aydın” olduğu günler yaşıyoruz.
İşte bu gelişmeler, adına ister Türkçülük Bayramı, ister Türkçülük Günü, isterseniz Milliyetçiler Günü deyiniz, 3 Mayıs’ın önemi kat be kat artıyor.
Türkçülerin 3 Mayıs 1944’teki o büyük ve kutlu mücadelesini, her Türk’ün okuması ve idrak etmesi şarttır.
Her şey apaçık ortada duruyor. Türk milletini her türlü emperyalizmden korumak için; inandıkları fikirleri, değerleri ve doğruları haykıran Türk milliyetçilerinin verdikleri bu mücadele, günümüzde daha net bir şekilde anlaşılıyor.
3 Mayıs 1944’teki Türk milletinin bu direnişi, adeta Ergenekon’daki uyanış gibidir. Bu direnişle Türkçü mücadelenin yol başları keşfedildi, yolu çizildi ve pusulası ayarlandı.
Bu tarih, Türk milletinin onurlu fikir mücadelesinin de başlangıcıdır.
O günler, adeta Türk milliyetçiliği avının yapıldığı günlerdir...
Bugün gururla bir bayram havasında kutladığımız tabutluklarda işkence gören Türkçü aydınlar başta merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey olmak üzere, Hüseyin Nihal Atsız Bey, Reha Oğuz Türkan Bey, Zeki Velidi Togan Bey, Nejdet Sançar Bey, Fethi Tevetoğlu Bey, Cebbar Şenel Bey, Hasan Ferit Cansever Bey, Nurullah Barıman Bey, Mustafa Zeki Sofuoğlu Bey, Fazıl Hisarcıklı Bey, Hüseyin Namık Orkun Bey, Saim Bayrak Bey, İsmet Rasim Tümtürk Bey, Cihat Savaşfer Bey, Muzaffer Eriş Bey, Fehiman Altan Bey, Yusuf Kadıgil Bey, Hikmet Tanyu Bey, Hamza Sadi Özbek Bey, Orhan Şaik Gökyay Bey, Cemal Oğuz Öcal Bey, Said Bilgiç Bey, Mehmet Külâhlıoğlu Bey ve Osman Yüksel Serdengeçti Bey’dir.
Bir 3 Mayıs’ı daha idrak ederken içlerindeki milli şuur ve iman ateşi bir an olsun sönmeyen ve Türk milliyetçiliği tarihinin altın sayfalarını oluşturan bu büyük ülkü devlerini, mübarek Cuma gününde bir kere daha rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhları şad, mekanları Cennet olsun. Yazımı, “Durum ne kadar karanlık olursa olsun, ne kadar imkânsızlıklar içerisinde bulunursak bulunalım, asla yenilmeyi kabul etmemek, Türklüğün ezeli şiarıdır” diyen Başbuğumuzun bizlere verdiği bu önemli mesajla noktalıyorum.
Ne mutlu Türk’üm diyene... Ne mutlu onlara layık olanlara...
Yorumlar