Kutlu Doğum etkinliği Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1989 yılında başlatılmıştır. Ondan önce böyle bir kutlama haftası filan yoktu. Aksine 1588 yılından beri yani dört asırdan beri, her sene Hicri aylardan Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri Mevlid Gecesi olarak kutlanırdı.

Sevgili Peygamberimizin doğum yıl dönümünde onun adına Mevlid ve Kuranı kerim okunur dua ve istiğfarlar yapılırdı.

Bu 400 yıllık gelenek, ne hikmetse 25 yıldır değişim ve dönüşüme uğradı veya uğratıldı.

Nisan ayında, bir hafta süren ve tamamen görsel algıya dayalı, kişilerin hitabet ve şovlarının sergilendiği kutlama ve tören etkinliğine başlandı.

Adına da hoş görünmesi için “kutlu doğum haftası” denildi.

Oysa bakınız, İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Eski Türk Dili ve Edebiyatı eski Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kemal Yavuz Hoca, İslami Türk Edebiyatın ilk örneklerinden olan Mevlidin, SSCB döneminde nesiller boyu İslamiyet’ten kopartılmak istenen Müslüman Türklerin imanını koruyan en önemli unsur olduğunu belirtmişti.

Oradaki Türklerin, Süleyman Çelebi’nin kaleme aldığı ve herkesin ezberden okuduğu Mevlid ile Allah’ı ve Peygamberi unutmadığını söylemişti.

Böylesine önemli bir mihenk taşı olan Mevlidin kutsiyeti bir kenara bırakılarak ülkeye sunulan “kutlu doğum” değişim ve dönüşümüne kim veya kimler ne zaman ve hangi düşünceyle karar vermiştir?

Diyanet İşleri Başkanlığı bu öneriyi hangi gerekçe ile kabul ederek gündemine almıştır? O yıldan beri ne amaçla sahiplenmekte ve öncülük etmektedir?

Kutlu Doğum Haftası adıyla değiştirilen ve dönüştürülen kutlama şekliyle beraber, bilerek bilmeyerek Mevlidin ve Süleyman Çelebi’nin hafızalardan unutulması veya unutturulması amacı mı vardır?

Bu endişeyi ve merakı, her şeyden önce bir Hoca ve bir akademisyen olan Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun dikkatlerine arz ediyoruz.

***

İkincisi, 23 Nisan günü Regaip Kandilidir.

Üç aylar söylemi halk arasında meşhurdur. Biliyorsunuz üç aylar Hicri olarak değerlendirilir. Üç ayların ilki Recep, ikincisi Şaban, üçüncüsü Ramazan’dır. Halkımız bu üç aya değer ve kıymet verdiği için bu üç ayın isimlerini çocuklarına isim olarak vermiştir. O sebeple Recep, Şaban ve Ramazan isimleri çokça vardır ve kıymetli isimlerdendir. İşte Regaip Gecesi üç ayların ilki olan Recep ayının ilk Cuma gecesidir. Bu vesileyle Regaip Kandilinizi tebrik ediyoruz.

***

Bu hafta kutlanacak üçüncü etkinlik ise yine 23 Nisan’da kutlanacak olan “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”dır.

Bu vesileyle yeri ve zamanı gelmişken önemli bir değerlendirmeyi sizlerle paylaşmayı bir görev kabul ediyoruz…

Geçtiğimiz bir hafta boyunca yapılan kutlu doğum etkinliklerine baktınız mı? Kimler vardı katılan? Genelde 40 yaş ve üstü insanlar… Bir de protokol… Sonra yüreği Allah aşkıyla yanan sakallı dedeler, pamuk nineler…

Çocuklar neredeydi?

O törenlerde konuşmacılar diyordu ki genel olarak: “Hazreti Muhammed insanlığın son kurtarıcısıdır”

Peki insanlık 40’lı yaşlardan sonra mı başlıyordu? Ya da şöyle bir soru sorduğumuzda Hazreti Muhammed’in son kurtarıcı olduğundan çocukların haberi var mıydı?

Ey protokol…

Ve ey protokole ve vatandaşlara konuşan etiketli din adamı!

Ve ey konuşanın ne konuşacağını, dinleyenin ne anlayacağını herkesin bildiği halde bildik sözler ve beylik laflarla kendi kendine moral motivasyon bahşeden yurdumun insanı…

Siz birbirinizi, toplandığınız bu ortamlarda kutlar ve coştururken… Acaba sizin çocuklarınız veya torunlarınız nerede hangi çizgi filmlerin, hangi internet oyunlarının, hangi ithal çocuk hikâyelerinin ve masallarının neresinde nasıl bir heyecanla coşuyordu biliyor muydunuz?

Hanginiz çocuk edebiyatından haberdardınız? Hanginiz çocuğunuzun dilinden anlıyordunuz? Hanginiz çocuğunuza –dikkat edin gencinize demiyoruz- o örnek insan olarak adını zikrettiğiniz Hazreti Muhammed’in çocukluğunu anlatabiliyorsunuz?

Hanginiz çocuğunuzu “çocuk” olarak önemsiyor ve ona değer veriyorsunuz? Yoksa çocukla ilgilenmeyi yedirip içirmek, güzel giydirmek vb. olarak mı görüyorsunuz? Yok öyle değilse sizin bu kutlu kutlamalarınızda (!) çocuklar nerede veya ne halde? Ya da çocuklara özel ne gibi etkinlikleriniz oldu?

***

Oysa bakınız… Bu ülkenin kuruluşunda…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 gününü aynı zamanda Çocuk Bayramı olarak çocuklara armağan ettiği yıllarda dünyada çocuğa “çocukça” değer veren bir millet yoktu…

Ve bu değeri Mustafa Kemal, ismini Nutuk’ta “Mazharı nübüvvet ve Risalet olan Fahrî âlem Efendimiz bu kütle-i Arap içinde Mekke’de dünyaya gelmiş, bir vücudu mübarekti” diyerek saygı gösterdiği Hazret-i Muhammed’in çocuklara verdiği değerden ve saygıdan alıyordu.

Nasıl mı?

Nutuk’ta bu kutlu açılışı 264. Vesika’da şöyle anlatıyordu:

“Efendiler… Son Peygamber olan Muhammet Mustafa “Sallâllahü aleyhi vesellem” 1394 sene evvel Nisan içinde ve Rebiül evvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi sabaha doğru tan yeri ağarırken doğdu. Gün doğmadan! Bugün o gündür”

Atatürk, TBMM’nin açılışını o güzeller güzeli ve İnsanlığın son kurtarıcısı dediğiniz Hazreti Muhammed’in doğum gününde yapıyordu.

İşte 23 Nisan böylesine anlamlı bir gündü… O sebeple çocuklara da armağan edilmişti.

***

Böylesine bir vizyon ile çocuklara armağan edilen 23 Nisan’a rağmen, ülkemizin çocukları ne halde?

Biz söyleyelim… Siz çocuklardan habersiz bu tür haftalar kutlarken, çocuğunuz internette sosyal paylaşım sitelerinde kutlanan bu değerlerle alay eden sitelerde fink atıyor…

Çocuğa değer verdiğini söyleyen kurum ve kuruluşların başındakiler makam mevkii ve koltuk kapmaca oynuyor… Bütün alış veriş merkezlerinde ve çocukların gezdiği mekânlarda, İslam kültürünü zihinlerden hem de çocuk eğitimciliği kıvraklığıyla ustaca silen ithal çocuk hikâye ve masalları satılıyor.

Yeni nesle göre yeni hikâye ve masal kitapları yazdırılmadığı gibi yazarına teşvik verilmediği gibi hiç olmazsa kendi kültürümüzün şah eseri olan Dede Korkut hikâyelerinden, Oğuz Kağan destanlarından vb. bile çocuklarımız habersiz yetiştiriliyor.

Yılda bir defa bayram olarak akla getirilen çocuk gününde çocuklar için bu milli vebalin esas sorumlusu olan siyasiler ne yapıyor?

Ne yapacak? TBMM’ye çağrılan çocuklara ikişer dakika koltuklarını bırakarak -her eylemlerinde ve söylemlerinde olduğu gibi- güya çocuğa önem verdiklerinin şovunu yapıyorlar.

Ve daha acısı…

Kimileri de tarihte ve dünyada ilk defa çocukları için bayram başlatan, o günü de Âlemlerin Efendisinin doğum gününe denk getiren Atatürk’ü zihinlerden silmeye uğraşıyor.

Ne diyelim?

Şairin söylediği gibi:

“Sussam gönül razı değil, söylesem kar etmiyor…”

Sağlıcakla…