Tekirdağ’a gelen seçim hükümetinin Kültür ve Turizm Bakanı Topçu, bir dizi ziyaret sonrası yaptığı açıklamada:
“Devletimiz emretti, biz de "baş üstüne" dedik” diyordu.
Hamaset dolu söylemlerin sonunda da:
“Hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın. Kim ne yaparsa yapsın o bayrak inmeyecek, bu ezan dinmeyecek. Millet de, devlet de buna kararlıdır.” diyordu…

***

AK Parti kongresinde yeniden Genel Başkan seçilen Başbakan Davutoğlu da:
“O dağlar o teröristlerden temizlenecek. Ne olursa olsun te-miz-le-ne-cek" diye haykırmıştı.
Bu ülkede Başbakanlık görevinde iken Tansu Çiller benzer bir söylemi 1993’te şöyle haykırmıştı:
"Ya bitecek ya bitecek"
Terör bitmelidir evet… Teröristlerden dağ taş temizlenmelidir… Ancak öldürülerek biten ve son bulan terör hiçbir dünya ülkesinde görülmemiştir.
Terörü bitirecek olan teröre zemin hazırlayan faktörleri etkenleri ortadan kaldırabilmektir.

Bunun için en önemli üç faktör vardır…
Birisi ekonomik kalkınmışlık… İkincisi gelir dağılımını toplumun her kesimine yayıp milli refah seviyesini yükseltmek… Üçüncüsü demokratik hak ve özgürlükler konusunda her vatandaşının garantörü olan bir devlet anlayışını ihsas etmektir…
Bunlar devletin içeride alacağı önlem ve yapacağı icraatlardır.
Aynı devletin dışarıda da, gerek komşularına gerek dünyada söz sahibi olan ülkelere yaptırım uygulayacak güce sahip olabilmesi de olmazsa olmazlardandır.

***

Bu bağlamda konuya baktığımızda Türkiye Cumhuriyetinin terörle muhatap olan hiçbir hükümeti yukarıda zikredilen iç dengeleri sağlamaya muktedir olabilmiş midir?
Ekonomik kalkınmışlık söylemlerinin zirve olduğu dönemlerde bile münferit iş kazalarında görüldüğü gibi vatandaşın ayağında hâlâ kara lastikle gezdiği ortaya çıkmamış mıdır?
Bizzat yönetici sıfatıyla, güya vatandaşı kucaklayan yönetici görünümü vermek üzere gecekondu sofralarında popülist politika yapanlar aslında halkın bir tas çorbayla iftar yapmaya mecbur olduğunu bizzat kendileri ilanı etmemiş midir?

Şehitlerimizin evlerine asılan al bayrakları görüntülerken aynı zamanda aziz şehitlerimizin evlerinin yürek burkan hali ve dramların da kahreden hikâyeleri toplumun ülkedeki ekonomik kalkınmışlıktan yararlanamadığını da göstermiyor muydu?
Miting meydanlarında şiirleri haykırılan Necip Fazıl'ın şu mısraları neden hiç söylenmez ki:
“Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!”

***

Ne hazindir ki iktidarı eline geçiren hiçbir güç, bu taksimi bilerek bilmeyerek gücü yeterek yetmeyerek normal hale getirememiştir.
Bir tarafta kıyasıya terörle savaş konuşulduğu bir dönemde öbür tarafta kıyasıya iktidar mücadelesi aynı heyecan içerisinde sürebilmektedir.
Bir tarafta ülkenin en önemli STK’ları “Teröre Hayır, Kardeşliğe Evet” mesajı verirken bir taraftan ülkenin dört bir yanında hiç kimse köylünün çiftçinin işçinin emeklinin dar gelirlinin derdi ve sıkıntısını gündeme getirmemektedir.

***

Geçtiğimiz günlerde basın toplantısı düzenleyen Mustafa Ordu’nun şu çağrısı sadece bir bölgeden gelen feryattır:
“Saray ilçesindeki TMO’de buğdayların çürüdüğünü defalarca dile getirdik. Maalesef “ne oluyor?” diye dikkate alınmadı.
Bu hayati gerçekler 7 Haziran’da yapılan genel seçimler öncesinde dile getirilmediği gibi 7 Haziran sonrası hükümet kurulamayınca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aldığı kararla yeniden 1 Kasım’da erken genel seçime gönderilirken de dile getirilmemektedir.
Ne kurulan seçim hükümetinin, ne siyasi parti kongrelerinin ne de hükümet programlarının gündeminde yukarıda saydığımız üç temel hususla ilgili en ufak bir söylem yoktur.
Yukarıdaki üç temel hak ve özgürlüğün eylemi değil söylemi bile olmayan bir ülkede jetler dağları bombalamaya devam ederken, analar gözyaşlarını tülbentine silerken, eşler dul,  babalarının tabutlarına sarılıp ağlayan çocuklar yetim kalırken devletin en tepelerinden aynı söylemler nakarat olarak tekrar edilmeye devam edecektir:
Ya bitecek… Ya bitecek…
Te-miz-le-ne-cek…