Türk devletinin ve Türk milletinin içten uğradığı ihanetin darbe girişiminin 6. yılında “15 Temmuz Şehitleri Anma, Demokrasi ve Milli Birlik Günü” çeşitli etkinliklerle ülke genelinde yapıldı. Kutlama ve anmanın iç içe geçtiği bu etkinliklerde tüm il ve ilçelerdeki organizasyonlarda hemen hemen aynı görseller, videolar, şiirler kullanıldı.
Çerkezköy’deki etkinliklerde dikkatimi çeken noktalar oldu. Kent Park gibi muazzam geniş bir alanda Kaymakamlık tarafından, Belediye ve Milli Eğitim gibi kurum ve kuruluşların desteğiyle düzenlenen etkinlikte geçmiş yıllara göre katılımın, coşkunun az olduğu, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsil düzeyinde dahi fazla katılmadığı bir program gözlemledim. Programın başlamasına 5 dakika kala neredeyse protokol dahi birkaç kişi dışında boştu. Vatandaşa ayrılan koltuklar da aynı şekilde dolmamıştı.
Programın başlama saatine birkaç dakika kala Kent Park alanına tekbir sesleriyle birlikte giren Ak Parti ve MHP mensubu gençler ve yöneticilerin oluşturduğu grubun etkisiyle parktaki dikkatler de bir süre programa çekilmiş oldu ancak bunun etkisi de kısa sürdü. Programa katılan vatandaşlar genelde içeriğin zayıf olmasından ve sürekli tekrarlanan aynı videolardan dolayı, daha programın ortasında alandan ayrılmaya başladılar. Tabii burada şunu da söylemek gerekir; programın sunucusu öğretmen Fikret Puza’nın coşkulu sunumu da olmasa herhalde vatandaşlar daha erken ayrılırdı. Programın başında Ak Parti ilçe başkanı Kamil Çetintaş’ın bizzat protokole ve vatandaşlara bayrak dağıtması güzel bir hareketti. Ancak bayrağı alan protokol üyelerinin neredeyse tamamına yakını o bayrakları çubuklarına dürüp ya önlerindeki sehpaya ya da kucaklarına koydular. Neyse ki alandaki küçük çocuklar o bayrakları bir çocuk masumiyetiyle isteyince protokol sehpalarında bayrak kalmadı. Vatandaşlar ise bayraklarını genelde her fırsatta coşkuyla salladılar.
Programın ilk bölümünde sunucunun aktif olduğu kısımda coşku yüksek denilebilir ancak sonrasında oluşan boşluklar, Cumhurbaşkanının konuşma yapacağı yönünde beklenmesi ve bu sırada aynı videoların ve TRT Kumpas dizisinin tekrar tekrar izletilmesi, alana tekbir sesleriyle giren yukarıda bahsettiğim gençlerin dahi bir süre sonra alandan ayrılmasına sebep oldu. Cumhurbaşkanının konuşma yapıp yapmayacağının bilinmemesi, ancak ya yaparsa diye beklenmesi, bu sırada programda derin boşluk oluşması programın eksileriydi. Halbuki Cumhurbaşkanı 19.30’da Saraçhane’de konuştu. Program ise 20.00’de başladı. İlk başta saygı duruşu ve İstiklal Marşı esnasında sahnede bir bayrak olmalıydı. Çünkü İstiklal Marşı bayrağa bakarak söylenir. Ardından Kuran okunması ve dua yapılması ise programın manevi yönünü tamamlayan unsurlardı. Ancak bu anlarda hemen arka kısımda gençlerin basketbol ve diğer spor alanlarında programa kayıtsız kalmaları da düşünülmesi gereken bir durum. Baş protokolün yanlarındaki boş koltuklara bazı rahatsız edici kişilerin denetimsiz ve serbestçe oturması da dikkatten kaçmadı. Bunu halkın oturması anlamında demiyorum, ayyaş veya başıboş bazı garip kişilerin güvenlik ve tedbir yönünden daha iyi takip edilmesi gerekir!
Programın içeriğine yine dönecek olursak kıdemli FETÖ mensubu itirafçıların bir FETÖ uzmanı olarak anlatımları ilgi çekiciydi. Bunlardan bir eğitimcinin; “Örgüt mensubu olmayanların cennete gidebileceklerine dahi inanmıyordum.” söylemi ise durumu özetliyordu. Bunlar ders alınması gereken önemli ayrıntılar. Program devam ederken boşluklar nedeniyle ilgi azalınca program alanından çok, sahneden uzaktaki kafelerin tıklım tıklım olduğu da gözlerden kaçmadı. Bu 15 Temmuz’un içselleştirilmesi ile ilgili bir durum. Programın içeriği halk oyunları, mehter ekipleri, Gençlik ve Spor Bakanlığınca düzenlenen 15 Temmuz konulu yarışmalar ve kazananlara ödül verilmesi, günün anlamına uygun şarkı, türkü ve marş söyleyen solistlere yer verilmesi ile zenginleştirilebilirdi. Anladığım kadarıyla ülke genelinde programlarda bir standart uygulanmaya çalışılmış. Ama bu olmamış. Sene içerisinde 30 Ağustos’ta, 29 Ekim’de, 23 Nisan’da, 18 Mart’ta, 19 Mayıs’ta dahi törenlerde sürekli 15 Temmuz’a vurgu yapmak belki de ters tepiyor. Her şey yerinde ve zamanında anıldığında güzel! Bu tespitimde birçok kişinin benimle aynı fikirde olduğunu düşünüyorum.
Her sene 15 Temmuz’da vurguladığımız çözüm önerilerini birkaç cümleyle yine özetleyeyim; devlet kadrolarına girişte, geçici veya sürekli işe alımlarda parti, sendika, mezhep, tarikat, akraba, eş, dost, etnik aidiyet gibi özelliklere ve tercihlere değil, liyakate, adalete, hakkaniyete, eşitliğe, doğruluğa, dürüstlüğe önem veren modern kriterler uygulanırsa, mülakat denilen klasik adam kayırma yöntemi yerine objektif değerlendirme ölçütleri uygulanırsa devletin kadrolarında her gruptan biraz olur. Ve hiçbir siyasi, dini, ideolojik grup devletin düzeni değiştirecek hâkimiyete, güce erişemez. Bu da yeni 15 Temmuzlar yaşamamızı engeller. Tabii bu söylediklerim için zihinsel bir devrim gerekir. Nüfus ve zihniyet yönüyle gittikçe Ortadoğululaşan bir Türkiye ile bu olmaz.
FETÖ konusunda 15 Temmuz öncesi yetkilileri uyaran onca kişi ve kurum vardı. Dikkate alınmamıştı! Şimdi sığınmacı, kaçak-göçekler konusunda aynı uyarılar yapılıyor. Ufak tefek yeni yeni bazı tedbirler dışında bir kararlı uygulama yok. Sığınmacılar da FETÖ, PKK gibi bir tehdittir. Hatta tüm terör unsurlarını, ekonomik ve demografik problemleri içeren bir tehdittir!
Umarım dikkate alınır! Bu vesileyle 15 Temmuz 2016’da vatan ve millet uğrunda can veren başta özel harekat şehitlerimiz olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
16 Temmuz 2016
Burak CANDAŞ
Yorumlar