Hamdullah Suphi Tanrıöver’i tanıtmaya hiç gerek yok, değil mi?
       Biliyorsunuz tabiî, O’nun çok iyi bir hatip olduğunu. Ayrıca, 1920’li yılların başlarında, Millî Eğitim Bakanlığı koltuğunda da oturduğunu…

  1946 seçimlerinden sonra, MEB olacak adaylar arasında en çok adı geçenlerdendir; ama O değil de Reşat Şemsettin Sirer getirilir o makama.

Tanrıöver, belki de bu yüzden kızıp İnönü’ye, CHP’den istifa ederek DP’ye geçer. (Haklı değil mi? Siz olsanız O’nun yerinde, aynen öyle yapmaz mıydınız?)

Ve 1950’de DP milletvekili olarak seçilip girer Meclis’e. Dolayısıyla 19 Kasım 1951 günü yapılan “Gizli Oturum”da DP sıralarında yer alır.

Köy Enstitüleri’nin konuşulup tartışıldığı bu oturumda, eski bir MEB olarak Tanrıöver’in söz almaması düşünülemezdi!

Nitekim, R. Ş. Sirer, iki yıllık Bakanlığı süresinde Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü nasıl kapattığını, Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğü’nden nasıl “def ettiği”ni ve komünist yuvası haline gelen Köy Enstitülerinden 400 “muzır elemanı” nasıl uzaklaştırdığını anlattıktan sonra, Başbakan Menderes söz alıp:

   “-Kendileri büyük gayretler sarf ettiler; biliyorum, büyük ızdıraplar çektiler; onu da biliyorum. Kendileri Millî Eğitim Bakanlığından çekilmek zorunda kaldılar.” diyerek Sirer’in başarılarını bir kez daha övgüyle anlatıp teşekkür eder.

“Bravo sesleri ve şiddetli alkışlar” arasında kürsüden indikten sonra, “Söz, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in”dir artık.

Ünlü hatip, “bu müzakere ve bu münakaşaya sebep olan milletvekillerini minnetle” selamlar önce. Sonra, Ş. Sirer’in bir gün kendisine, Hasanoğlan Enstitüsü’ne gidip gençlerle bir sohbet yapmayı teklif ettiğini, bununla sevgili arkadaşının, “gençlere milliyet hissini, tarih hissini telkin etmek istediğini” anlayıp teklifi kabul ettiğini söyler.

   (Bu Köy Enstitülerinde okuyanların, neden bilmem, milliyet ve tarih duyguları çok zayıftır! Tanrıöver gibi milliyetçi yazarlar, MEB Sirer’in teşvikiyle bu okullara gitmeseler, Enstitülerde okuyan gençler kıpkızıl komünist olup çıkarlardı herhalde!)

Tanrıöver, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne gittiğinde, (yıl 1947 olmalı) Hasanoğlan köyünü de ziyaret eder. “O Enstitü ile köy arasında hiçbir münasebet yoktu.”  der. Niçin böyle olduğunu sorar; müdüre ve öğretmenlere. Şuymuş sebebi:

   “-Bir kısım genç kızlar ve genç erkekler aynı çatı altında olduğu için, köylünün idraki bunu tasvip etmemiş.” O yüzden bir ilişki kurulamamış; köy ve köylüyle. Çok üzülmüş, Tanrıöver buna: “Çok hazin bir şey… Son derece hazin bir şey!..” diye anlatıyor.

Köy Enstitülü yazarlar, bunun tamamen tersini yazıyorlar: “Dinî ve millî bayramlarda hep birlikte olurduk; köylülerle. Onlar bize sık sık uğrar, biz de köyün sorunlarıyla yakından ilgilenirdik” diye… Yalan söylüyorlarmış meğer!

Öyle ya, 1920’den beri TBMM’de bulunmuş, Millî Eğitim Bakanlığı yapmış, Türk Ocakları’nın kuruluşunda büyük emeği geçmiş, Atatürk ve İnönü’nün iltifatlarına mazhar olmuş ünlü yazar, hatip ve devlet adamı koskoca Tanrıöver yalan söyleyecek değil ya!..

Uzun konuşmasının bir yerinde, bugün benim de altına imzamı atabileceğim güzel bir söz söyler:

   “Şu halde size soruyorum; fikir cereyanına karşı nasıl mukabele edeceksiniz? Bir îmana karşı tek mukavemet çaresi, mukabil îmandan ibarettir.”

Hayret!.. Bu cümlesi alkışlanır. Bu güzel sözünün doğruluğunu kanıtlamak için, Mısır tarihini örnek gösterir: 

   “Mısır tarihinin bize kaydettiği en eski istila Hirksos istilasıdır. Hirksoslar geldiler, yediler, yıktılar ve çıktılar.”

Sonra, sırasıyla bu ülkeyi İran, Roma ve Bizans’ın istila ettiğini anlatır:

   “Yedinci asırda Hicretin 22. senesinde Âmir İbnilâs kumandasında 20 bin Arap’ın istilası oldu. Ondan sonra beş defa Türkler devlet kurdular. Kürtler devri, Eyyubî devri, Çerkezler ve Gürcüler devri yaşandı. Nihayet Napolyon da bu kıtaya girdi çıktı.”

   “İngilizler bir asırdır buradadırlar.  Bugün Mısırla mücadele halindedirler; halen bir tarafta tutunuyorlar, belki çıkmak zamanı gelmiştir.

   “Arkadaşlar; Mısır’da asıl fetih kimindir? Bir âlem göçtü (…) Mısır diniyle diliyle, âdetiyle, ahlâkiyle, kıyafetleriyle, kanunlarıyla göçtü. Onun yerine 20 bin Arap’ın getirdiği bir Araplık davasının peşinde koşan yeni bir âlem peyda oldu: Yani, bir îman muzaffer oldu; silahlar muzaffer olamadı.”

Anadolu tarihini de bir anlamda Mısır tarihine benzeten hatip sözlerini şöyle tamamlar:

   “Soruyorum size. (…) Bizim için bir ölüm tehlikesi teşkil eden komünizme karşı kendinizi müdafaa etmek için yalnız kanun mu çıkaracaksınız, hapishane mi göstereceksiniz? Yoksa ruhlar içinde milletin tarihine, şuûruna dayanan bir müdafaa mı yapacaksınız? (Sürekli alkışlar…)”

Hiç değilse, Tanrıöver’den sonra İnönü’nün söz alacağını ummuştum ama yine yanılmışım. Çünkü yeniden Menderes ve yeniden Sirer çıkıyor kürsüye.

Sirer, bir başka önemli icraatından söz eder bu kez: “1948 senesinde önemli bir işle meşguldüm. Ankara Dil, Tarih-Coğrafya Fakültesine sığınmış birtakım elemanları temizlemek işi ile meşguldüm.”

   (Niyazi Berkes ve Behice Boran’ı bu fakülteden nasıl “def ettiği”nin öyküsünü de anlatırım; belki bir gün.)

Sizin de fark ettiğiniz gibi, temizlik işini çok seven bir “Bakan” bu! Köy Enstitülerinde yuvalanmış 400 kişiyi nasıl temizlemişse, DTC’yi de temizlemeye başlamışken tam, nasılsa ayağı kayıp düşmüş koltuktan.

Yalnızca Başbakan Menderes değil, o günün MEB Tevfik İleri de çıkıp kürsüye, şöyle över Sirer’i:

   “Eski iktidar zamanında, kısa bir müddet dahi olsa, Millî Eğitim Bakanlığına Reşat Şemsettin’in gelmiş olması bu dava hesabına, memleket hesabına ve bizim bugün yapmakta olduğumuz işleri bir parça olsun hafifletmek hesabına daima şükranla kayıt ve yâd ederim.”

Reşat Şemsettin Sirer adının Sivas’ta bir caddeye verilmiş olmasını eleştirenler!..

   Ne diyorsunuz siz?

   R. Şemsettin’in yalnız Sivas’ta değil, her ilimizde ve ilçemizde  “Niçin bir heykeli yok?” diye üzülüyorum ben!

   Evet, gerçekten heykeli dikilecek bir adamdır; Reşat Ş. Sirer!



                                                                                                 Hüseyin Erkan 

                                                                                  Dilem Yayınevi Genel Yönetmeni