Temeli Köy Enstitüsü olan Aksu’da okuduğum altı yıl boyunca, Köy Enstitüleri’nin ne olup olmadığını anlamadım.
    
Evet, çapa da yaptık; badana da… Evet,  dersliğimizi ve yatakhanemizi de temizleyip boyadık, mutfakta patates de soyduk.
    
Evet, meydan temizliği de yaptık; kümesteki tavuklarımıza, hindilerimize de baktık. Portakal ve mandalina bahçemizi de belledik; kütüphanemizin kitaplarını da ciltledik.
  
Çocukluk hayalimdi, öğretmen olmak. 1959 Ağustos’unda Adıyaman’ın Besni ilçesine, Aksu’dan aldığım “öğretmenlik”  diplomasıyla birlikte giderken, nasıl da mutluydum!
    
Ancak, Aksu’daki okul müdürüm Enis Türköz:
  
“-Erkan, evladım! Eğitim Enstitüsüne gideceksin; ama ille de İstanbul’a, Çapa Eğitim Enstitüsü’ne” diye öyle yüreklendirdi, öyle şartlandırdı ki beni!..
  
1959 Eylül’ünde “yazılı sınavı kazandığım, sözlü sınava beklendiğim” haberini alınca, ikinci kez, Adıyaman’a doğru yola çıkmak üzereydim ki, Besni yerine İstanbul’da aldım soluğu.
  
Sözlü sınavı da kazandığımı öğrenince, sevgili öğretmenim ve müdürüm Enis Türköz’ün bana olan güvenini boşa çıkarmadığım için sevindim en çok  Aksu’da olduğu gibi, Çapa’da da Köy Enstitüleri’ni anlatan bir kitap okumadım. Kulaktan dolma bilgiler ve özellikle köy çocuklarına kapısını açan bir kurum olduğunu bildiğimden “Enstitülerin” kurulmasında emeği geçenlere yürekten sevgi duydum hep.
  
Özellikle kuruluş döneminin Milli Eğitim Bakanı Hasan – Âli Yücel’e…
    
O’nun “İyi İnsan İyi Vatandaş” ve “Pazartesi Konuşmaları” adlı eserlerini Aksu’da okul kütüphanesinden alıp okumuştum. Ayrıca:
 
Atalarım gökten yere  İndirmişler ay yıldızı  Bir buluta sormuşlar ki, Rengi şafaktan kırmızı dörtlüğü ile başlayan “Bayrak” adlı şiiri de ezberimdeydi. “Otuz Beş Yaş”, “İstanbul’u Dinliyorum” ve “Bingöl Çobanlarına” gibi sevdiğim bir şiirdi o da.
 
Vazifemdir bayrağımı Üstün tutmak her bayraktan Can veririm kan dökerim Vazgeçemem ben bu haktan.
 
diye tekrar eder dururdum; son dörtlüğünü.
    
Ancak eski bir Köy Enstitüsü olan Dicle’de üç yıl, Hasanoğlan’da bir yıl çalışmış olmama karşın, İsmail Hakkı Tonguç’u tanıma fırsatını yakalayamamıştım; 1965 baharına kadar.
    
Ve dahi, Amerikalı yazar ve akademisyen Fay Kirby’nin büyük bir emek ürünü olan “Türkiye’de Köy Enstitüleri” adlı eserini okuyuncaya kadar, Köy Enstitü’leri ile ne yapılmak istendiğini de tam olarak kavrayamamıştım.
 
İtiraf ederim ki, bu konuda kanına giren benim, Bayan Kirby ile Hasanoğlan’da birlikte çalışma mutluluğuna erdiğim Aksu’dan öğretmenim Arifiye Köy Enstitüsü mezunu Musa Okay olmuştur.
 
Bayan Kirby’nin eserini okuyuncaya kadar, “Köy Enstitülerini Halk Partisi açtı; Demokrat Parti kapattı.” Ya da “Köy Enstitülerini İnönü’nün desteği ile Hasan-Âli Yücel açtı; Bayar ve Menderes’in desteği ile Tevfik İleri kapattı.”  denir; öyle yazılır, söylenir; kimse de itiraz etmezdi buna.
 
Bugün bile tanıdığım, konuştuğum, dahası köşe yazılarını ve kitaplarını okuduğum pek çok insan, gerçeğin böyle olduğunu savunur hâlâ.  1965’e kadar ben de öyle sanırdım.
 
Bayan Kirby’nin gerçekten çok büyük bir emek vererek belgeler gösterip önyargısız olarak hazırladığı 388 sayfalık eserini dikkatle ve önyargısız okuyunca gördüm ki, Köy Enstitüleri DP 1950’de iktidara gelmeden çok önce, CHP iktidarda iken yıkılmış.
  
DP iktidarı, yalnızca adını değiştirmiş.
    
18 yaşlarının “Her şeyi ben bilirim” kara cahilliğiyle 27 Mayıs darbesini alkışlamamı bir yana bırakın, Bayan Kirby’nın kitabını okuduktan sonra bile, baba İnönü’yü olduğu  gibi, O’nun “manevi evladı” sayılan “Ecevit’i ve oğul İnönü’yü de alkışlamaya devam ettim ben.
 
“Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur” diyen bilgin “laf olsun, torba dolsun” diye söylememiş bunu herhalde.
 
“-Sen aradan çık da Hüseyin Erkan, Bayan Kirby ne diyor, onu söyle” diyorsanız; buyurun; söz O’nda artık:
 
“Bütçe müzakerelerinde Milli Eğitim Bakanını en çok tenkit edenlerden biri Eskişehir Milletvekili Emin Sazak idi. Halk Partisi üyesi olan bu milletvekili Köy Enstitüleri hareketinin (…) büyük toprak sahiplerinin çıkarlarına dokunacağını ilk görenlerin başında geliyordu.” (Sa. 314)
  
“Köy Enstitüleri hareketi, mevcut idare teşkilatının zihniyetiyle kendi zihniyeti arasındaki farklar yüzünden, mukavemetle, kıskançlıkla ve hatta düşmanlıkla karşılaşmıştı.” (Sa.321)
 
“Türkler, Müslüman milletler arasında secere ve ensap meraklısı olmamakla ün salmış bir ulustur.” (Sa.324)
 
“Irkçılık ideolojisi hükümete giremediği gibi, Köy Enstitülerine de girememiştir.” (Sa. 325)
 
“Partinin (CHP) taşra teşkilatı  mahallî eşraf ailelerinin kontrolü altında idi. (…) Şimdi politika alanına gelen yeni simalar Kemalist devrim  ile doğrudan  doğruya  bağı ve tanışıklığı olmayan kimselerdi.” (Sa. 329)
    
Bayan Kirby’nin “…Bakan olarak Köy Enstitülerinin gerçek yıkıcısı olan” (Sa.330) diye söz ettiği Reşat Şemsettin Sirer, bilindiği gibi, Yücel’den sonra M. E. Bakanı olmuştur.
    
Ve, söz yine Kirby’de:
 
“Demokrat Partinin seçim kampanyasına, asıl amacı Yücel’i yıkmak olan Sirer kadar faydalı ve sürekli şekilde hiç kimse hizmet etmemiştir. ” (Sa. 338)
  
R. Ş. Sirer’in CHP milletvekili olduğunu söylemeye gerek var mı?  İtirazınız varsa bana değil, Bayan Kirby’ye edin lütfen!
 

Hüseyin Erkan
 

Dilem Yayınevi Genel Yönetmeni